DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI “İYİ HÂL”(!)DEN ÇIKMIŞ, “MİLYON-MİLYON” VAR!.. (Malûm “kişileri” ve “kuruluşları” haşlama, mısra-mısra taşlama) * “…âhirete inanmayanlar, derin bir dalâletle (sapıklıkla
) azap içindeler.” (Kur’ân-ı Kerîm; Sebe Sûresi, âyet 8’den)* “…yarattığımız insanlara, içlerinden Peygamber gönderdik ve Allahü teâlâya ibâdet ediniz. İbâdet edilecek, O’ndan başkası yoktur. O’nun azâbından korkunuz! dedik. Dinlemeyenlerden, öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmayanlardan, dünyâ nimetlerini bol bol vermiş olduğumuz birçoğu, bu (…) Peygamber, size ölüp, kemikleriniz çürüyüp, toz toprak olduktan sonra, tekrar dirilerek kabirden kalkacaksınız, diyor. Hiç böyle şey olur mu? Ne varsa, ancak bu dünyâdadır. Cennet, Cehennem, hep buradadır. Bu dünyâ böyle gelmiş böyle gider. Öldükten sonra, bir daha dirilmek yoktur, dediler.” (Kur’ân-ı Kerîm; Mü’minûn Sûresi, âyet 30’dan)* “Son da ilk de (âhiret de dünyâ da
) Allah’ındır.” (Kur’ân-ı Kerîm; Necm Sûresi, âyet 25)* “Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar. Bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız, diyorlar. Îmân ile küfür arasında bir yol açmak istiyorlar. Onların hepsi kâfirdir. Kâfirlerin hepsine Cehennem azâbını, çok acı azâbları hazırladık.” (Kur’ân-ı Kerîm; Nisâ Sûresi, âyet 150-151)* “Yahûdîler Üzeyr’e, Hıristiyanlar da Îsâ’ya ‘Allah’ın oğlu’ dediler. Daha önce kâfir olmuş kişilerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onları kahretsin!” (Kur’ân-ı Kerîm; Tevbe Sûresi, âyet 30)* “Allah’a ve Resûlüne inanmayan o kâfirler için, çılgın bir ateş hazırladık.” (Kur’ân-ı Kerîm; Fetih Sûresi, âyet 13) * “Fâsıkın fıskına mâni olmağa kudreti varken, kimse mâni olmazsa, Allahü teâlâ, bunların hepsine, dünyâda ve âhirette azâb yapar.”, “Dünyâ için, dünyâda kalacağın kadar çalış. Âhiret için orada sonsuz kalacağına göre çalış. Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itâat et. Cehennem’e dayanabileceğin kadar günâh işle.”,
“Âhirette olacaklardan sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, yemek için et bulamazdınız.”, “Bu dünyâda insan kimi severse, âhirette onunla beraber olacaktır.”, Benî İsrâil yetmiş iki millete ayrıldı. Ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yalnız biri kurtulacak, diğerlerinin hepsi Cehennem’e gidecektir.” Ashâb-ı kirâm bunu işitince, “O hangisidir yâ Resûlallah?” dediler
. “Benim ve Ashâbımın yolunda olanlardır.” (Hazret-i Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”) * “Ölmek, felâket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek felâkettir.”
(İmâm-ı Rabbânî)* “Din bilgilerinde, ibâdetlerde zamana uyulmaz. Îmân (inanç) bilgileri, din bilgileri zamanla değişmez. Bunları değiştirmek, zamana uydurmak isteyenler, Ehl-i Sünnetten (Peygamber Efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olanlardan) ayrılır, kâfir veya sapık olurlar. Çünkü İslâmiyet’in Kıyâmete kadar bozulmayacağını, doğru olarak kalacağını Allahü teâlâ söz vermiştir.” (Tahtâvî-Hamdullah Decvî)* “Ehl-i Sünnet: Îtikâdda (inanılacak şeylerde) ve yapılacak işlerde Peygamber Efendimizin ve O’nun Ashâbının (arkadaşlarının) ve sonra gelen müctehid İslâm âlimlerinin yolunda bulunan Müslümanlar, Sünnîler. Ehl-i Sünnet olanlar, bugün dört mezhepte toplanmışlardır. Bu dört mezhep; Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî’dir.”
(Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü; C. 1, s. 117) * “Âhiret: İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz
) hayat. Âhiret, îman edilmesi lâzım olan altı şeyden beşincisidir.” (A.g. Sözlük)* “Fâsık: Allahü teâlânın harâm etmesine ehemmiyet verdiği hâlde emir ve yasaklara uymayan, âsî, açıkça günâh işlemekten çekinmeyen, günâhkâr
.”, “Öğrenilmesi farz ve vâcib olan fıkıh (din)
bilgilerini öğrenmemek fısk’tır.” (A.g. Sözlük)* “Âmentü: Îmân etmek için inanılması lâzım olan esaslar. Îmân esaslarını kendinde toplayan kelime veya söz. Îmânlı olmanın altı şartı. Âmentü’de bildirilen altı şeyin mânâlarını bilip, beğenip, kabul eden kimseye Müslüman denir. Âmentü’nün mânâsı: Allahü teâlâya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna îmân ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır. Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın Allah’ın kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim, demektir.”
(A.g. Sözlük) * “Kâfir: Peygamber Efendimizin getirdiği inanılması zarûrî olan îmân esaslarından birine inanmayan, İslâmiyet’in emirlerinden birini inkâr eden veya hafife alan kimse, Müslüman olmayan, gayr-i müslim.” (A.g. Sözlük)* “Kâfir, Müslüman olmayan demektir. Hatta Müslüman olduğunu söylese, ama dînin bir emrini inkâr etse, yine kâfir olur. Her ateist kâfirdir, ama her kâfir ateist olmayabilir.” (M. Ali Demirbaş-Türkiye Gzt. 12.10.2010, s. 15)* “Dünyâmızı sorma: hem yeter, hem yetmez/Alçakları var, tartmaya dirhem yetmez!..” (
Â. Nihat Asya-Rubâiyyât/2)
* “Antropolog Japon Bilim Adamı Kalyo Yasuo üç yıl Türkiye’de araştırması sonucunda: ‘Televizyondaki bütün dizilerin % 99’unun Türk örf, âdet ananelerine aykırı olduğunu ve sonuçta batının Türkiye’yi savaşmadan yok ettiği sonucuna varıyor!” (Prof. Dr. Ahmet Maranki-Yeni Akit Gazetesi; 10.11.2019, s. 10) aygıdeğer Okuyucularımız!.. Bilindiği üzere; rahmetli “
Kadir Mısıroğlu” Ağabeyimizin ömrü, “
yalancı tarih ve tarihçilerle” mücâdele ile geçmiş, ardından da millî ve mânevî değerlerimize ışık tutan onlarca eser bırakmıştır. Böyle “
müspet kişi ve kalem ehli”nden biri de “
Yavuz Bahadıroğlu”dur.O’nun da gençlerimize ve kütüphânelerimize kazandırdığı kıymetli eserleri yanında hâlen daha hizmetlerini sürdürdüğü “
Yeni Akit Gazetesi”ndeki köşe yazıları, bu konuda “ışık” saçmaya devam etmektedir. Bunlardan 5-6 Aralık 2019 günlü makâlelerinde, “
5 Aralık 1934” tarihindeki “
Kadınlara Seçme-Seçilme Hakkı Verilmesi” mevzusunu işlemekte ve “
Yalan Söyleyen Tarih”e, âdeta bir hançer daha saplamaktadır.
Sn. Bahadıroğlu bu yazılarında;
“CHP’nin ve CHP’lilerin öteden beri dillendirip, ders kitaplarına da geçirdikleri ve yıllardır övündükleri bir konu var: Kadına seçme-seçilme hakkı konusu.” demekte ve sonrasında ise şöyle devam etmektedir: “
Derler ki, ‘5 Aralık 1934’de, birçok dünya devletinden önce, kadınlara seçme-seçilme hakkı verdik.’ Bu iddia iki bakımdan doğru değildirdir: Çünkü ‘Seçilme Hakkı’nın kadınlar tarafından kullanılabilmesi, adayın CHP ilkelerini sorgusuz sualsiz benimsemesine ve ‘baş açma’ şartına bağlıydı. (Daha düne kadar başı kapalı hiçbir kadın Meclis’e alınmıyor, cebren ve hile ile kovuluyordu. Merve Kavakçı olayı) ‘Seçme Hakkı’ ise 1946’ya kadar fiilen mevcut değildi. (…) Kâğıt üzerinde de olsa, ‘birçok dünya devletinden önce, kadınlara seçme-seçilme hakkı’ verildiği iddiası da demogojiden ibarettir. Çünkü 1934’e gelene kadar Yeni Zelanda (1893), Avustralya (1902), Finlandiya (1906), Norveç (1913), Danimarka-İzlanda (1915), Kanada (1917), Azerbaycan-Estonya-Macaristan- Kırgızistan-Letonya, Polonya-Avusturya-Almanya-Gürcistan-İrlanda-Birleşik Krallık (1918), Litvanya- Beyaz Rusya-Ukrayna-Lüksemburg-Hollanda-İsveç-Belçika-Zimbabve-Kenda (1919), Arnavutluk-ABD-Çek Cumhuriyeti-Slovakya (1920), Ermenistan (1921), Tacikistan-Moğolistan-Kazakistan (1924), Türkmenistan (1927), Romanya-Ekvator (1929), İspanya-Sri Lanka-Portekiz-Şili (1931), Brezilya-Tayland-Uruguay-Maldivler (1932), Küba (1934) gibi pek çok devlet kadınlara seçme-seçilme hakkı vermişti.”O’nun bu kıymetli araştırma ve tespitlerinden sonra biz de
“Lise Kitapları” arasında yer alan
“Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (1918-1960)”a bakıyor ve
“Enver Ziya Karal”ın kaleminden öğrencilerimize nasılda yalan dolmalarının yutturulduğunu hayretle görüyoruz: “
193o yılında kabul edilen Belediye kanunu ile kadınların belediye seçimlerine iştirak etmeleri hakkı tanındı. Birkaç yıl sonra da kadınlar mebus seçmek ve seçilmek haklarını kazandılar (5 Aralık 1934). Böylece Türk kadını hukuk alanında tam mânâsıyla erkeğe eşit oldu. Avrupa devletlerinden birçoğu, tarihlerinde pek çok inkılâp hareketi yapmış olmalarına rağmen kadınlarına bunu sağlıyamamışlardı.”Peki bu (sözde) hak sağlandı da ne oldu?.. Onun da cevabını yine
Sn. Bahadıroğlu’nun kaleminden verelim:
“9 Eylül 1923’te Mustafa Kemal Paşa tarafından kurulan ‘Halk Fırkası’ndan üç ay kadar önce, 16 Haziran 1923’te, Nezihe Muhiddin Hanım’ın kuruluş dilekçesi yırtılıp çöpe atılmış, kendisine ‘Siyaset erkek işidir, siz kadınlar elinizin hamriyla erkek işine karışmayın, hayır işleriyle meşgul olun’ tavsiyesinde bulunulmuştu. Başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere, tek partinin basındaki ‘hık’ deyicileri Nezihe Muhiddin (Tepedelengil) ve arkadaşlarıyla öyle bir dalga geçtiler ki, Nezihe Hanım en sonunda aklını kaçırıp tımarhanelik oldu ve mücadele ile geçen hayatı 10 Şubat 1958’de, İstanbul’da bir akıl hastanesinde son buldu. Osmanlı’dan beri kadın hakları mücadelesi vermiş bir kadındı. İyi eğitim görmüş; Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca öğrenmiş, 300 kadar hikâye, 20 roman, piyes, senaryo ve operet kaleme almıştı.”aygıdeğer Okuyucularımız!.. Görüldüğü üzere; “Bizim Tarih(!)” neler yazmış, onların ki ne söyler?” diye bir kere daha söylüyor ve de “yakın gündemi” teşkil eden bâzı hadiselerin (mısra-mısra)hicviyesiyle satırlarımıza son vermek istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = * = = = (Özgür A.) son örnek, say-say bitmezler;“İyi hâl(!)”den çıkmış, “milyon-milyon” var!..Kaçtır “Müseyleme”, sorma gitmezler;“Yemâme”den başlar, tâ “bize” uzar!.. “Evrenesoğlu” bu, gel de şaşırma;“FETÖ”vari “imâm”, O’ndan aşırma; “İnsî şeytân” bunlar, nesebi kırma; “İyi hâl(!)”den çıkmış, “milyon-milyon” var!.. “Adnangiller” malûm, “sosyetik” kaçık;Bir de “HDP”li, “İhsan El’açık”;“Çamur” desem değil, çamurdan balçık;“İyi hâl(!)”den çıkmış, “milyon-milyon” var!.. “Enver Ziya Karal”, “Yalancı Başı”;“Uyduruk Tarihçi”, “dindara” şaşı;“Müseyleme” olmuş, hep arkadaşı;“İyi hâl(!)”den çıkmış, “milyon-milyon” var!.. “CHP Okları”, “imân”a saplı;“Laikçilik” falan, “Ate…” hesaplı;“Lozan… Lozan…” derler, yalanla kaplı; “İyi hâl(!)”den yırtmış, “milyon-milyon” var!.. “Kılıçdaroğlu”muz, “kıvrak” mı kıvrak; Döne-döne gider, “okları” mızrak;“Kaset”ten “tape”ye, “sahteci evrak”;“İyi hâl(!)”den yırtmış, “milyon-milyon” var!.. “Sözler” “senet” değil, “çek”ler yalancı;“Dil” “boş” konuşmakta, “mide”de sancı;“Kebair günâhlar”, büyük kazancı(!);“İyi hâl(!)”den yırtmış, “milyon-milyon” var!.. “Çarli… Melekleri”, “dünde”dir sanma;“Cennet Hamfendisi(!)”, sakın aldanma;“Ceren”li “ATV”, gel sen de yanma!..“İyi hâl(!)”den yırtmış, “milyon-milyon” var!.. KAYIKÇ’Ali der ki; “Yalan… Yalanlar……Yalandan en eyi, ‘Yalancık’ anlar……’Hücreler’ boşalmaz, dolu ‘zindanlar’……’İyi hâl(!)’den yırtmış, ‘milyon-milyon’ var!..