DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇIYeğenim “Emine”nin Torunu “Elifnur”a:HOŞ GELDİN A “ELİFKIZ!..” * “Mal ve evlât, dünyâ hayâtının ziynetidir.” (Kur’ân-ı Kerîm; Kehf Sûresi, âyet 46)
* “Herhâlde mallarınız ve evlâtlarınız, sizin için bir imtihândır.” (Kur’ân-ı Kerîm; Teğabün Sûresi, âyet 15)
* “Kendinizi ve evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz!” (Kur’ân-ı Kerîm; Tahrîm Sûresi, âyet 6)
* “Ey Rabbimiz!.. Eşlerimizden, gözümüzün nûru olacak kimseleri (genç nesli)
bizlere ihsân eyle!..” (Kur’ân-ı Kerîm; Furkân Sûresi, âyet 74)
* “Her canlı, ölümü tadacaktır ve sizi bir imtihân olarak şer ve hayr ile deneyeceğiz, hepiniz sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Kur’ân-ı Kerîm; Enbiyâ Sûresi, âyet 35)* “Evlâdın kokusu, Cennet kokusudur. Evlât, dünyâda nûr, âhirette sürur
”dur. “Bir kimsenin bir kızı, iki kız kardeşi olsa ve onlara ihsânda bulunsa, ben o kimselerle beraber Cennette olurum. (Sonra iki mübârek parmaklarını göstererek
) Şu iki parmak nasıl birbirine yakınsa, ben de onlara öylece yakın olurum.”, “
Bir kimse ayâlında üç kız olsa (onların yiyeceğini, giyeceğini ve muhtaç oldukları şeyleri ifâ etse),
sonra onlara güzelce şeriat terbiyesi verse ve kendilerine denk ve münasip kimselerle nikâhlayıp gelin etse ve onlara iyilik yapsa (sıla-i rahim ve gücünün yettiği kadar ikram ve ihsân etse),
Cennet o kimse içindir. Yani bunları yapan kimse cennetliktir.”, “Bütün çocuklar, Müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları, sonra anaları babaları Hıristiyan, Yahûdî ve dinsiz yapar.”,
“El mer’u mea men ehabbe (Kişi, dünyâda kimi severse, âhirette onun yanında olacaktır).” , “Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz! Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evlerinizde ve emirleriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmelisiniz. Öğretmez iseniz, mes’ûl olacaksınız.”, “Kendiniz onu yapmamış olsanız bile, başkalarına iyi amel ve hareketlerde bulunmalarını emrediniz. Kendiniz sakınmamış olsanız bile, başkalarını kötü amel ve hareketler işlemekten menediniz. İnsanların bazıları vardır ki, hayra birer anahtar, şerre de birer kilittirler. Yine bazıları da vardır ki, şerre birer anahtar, hayra da birler kilittirler. Ne mutlu o kimselere ki, Allahü teâlâ, hayrın anahtarlarını onların elinde yaratmıştır. Yazık o kimselere ki, Allahü teâlâ, şerrin anahtarlarını onların elinde yaratmıştır. “,
“Ümmetimden, erkekler üzerine kadınlardan daha zararlı hiçbir imtihân vesilesi bırakmadım.”, Peygamber Efendimiz Mekke’de iken kendisine bir adam geldi ve sordu: ‘Allah nazarında hangi ameller daha fazîletlidir?’
“- Allah’a îmân etmek.” - Sonra?
“- Akraba ve yakınları ziyâret etmek.” - Daha sonra?
“- İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmek!..” - Peki, Allah nazarında hangi ameller daha çirkindir?
“- Allah’a şirk koşmak, ona inanmamak.” –Daha sonra?
“- İyiliği emredip kötülükten vazgeçirme vazifesini yapmamak!..”, “Bazı şiir
ler, elbette apaçık bir hikmettir…”, “Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen alır.”, “Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiir
ler de vardır...”, “Şâir Hassan’ın sözleri, düşmana ok yarasından daha tesirlidir…”, “Şiir,
bir söz ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir...” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
* “Amellerin en fazîletlisi, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmek ve günâh işleyeni sevmemektir. Kim ki iyiliği emrederse, müminin sırtını muhkemleştirmiş, sağlamlaştırmış olur. Kim de kötülüğü meneder ve ondan vazgeçirtirse, münâfığın burnunu yere sürtmüş olur.” (Hz. Ali “r. anh”)* “Şüphesiz ki, Allah’ın nizamına uymayan bir kadının tehlikesi, kınından çıkarılmış boyun üzerine koyulan bir kılıcın tehlikesinden daha büyüktür.”
(Prof. Dr. Ali Muhammed Sallabi-Siyer-i Nebî/1, s. 309)
* Suâl: Din bilgilerinden herkes için lâzım olanları öğrenmemenin, dînimiz açısından hükmü nedir?
Cevap (Osman Ünlü): “Îmân edilecek şeyleri ve farzlardan, harâmlardan meşhur olanları, lüzumu kadar öğrenmek, her Müslüman’a farzdır. Bunları öğrenmemek, harâmdır. Bu bilgileri işitip de, öğrenmeye ehemmiyet, önem vermemek ise ‘küfür’ olur, kişinin îmânı gider.” (Türkiye Gazetesi-02.09.2018, s. 16)* Suâl: Kadın olsun, erkek olsun; her Müslüman’ın, her zaman tevbe etmesi, îmânını yenilemesi gerekir mi?
Cevap (Osman Ünlü): Erkek olsun, kadın olsun; her Müslüman’ın, her söz sözünde, her işinde, Allahü teâlânın emirlerine, yani farzlara ve yasak ettiklerine, harâmlara uyması lâzımdır. Bir farzın yapılmasına, bir harâmdan sakınmaya ehemmiyet vermeyenin îmânı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen kimse, kabirde azap çeker, âhirette Cehenneme gider ve burada sonsuz kalır. Affedilmesine, Cehennemden çıkmasına imkân ve ihtimal yoktur. Kâfir olmak çok kolaydır. Her sözde, her işte kâfir olmak ihtimali çoktur. Küfürden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahi, her gün bir kere; ‘Yâ Rabbi! Bilerek veya bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söyledim veya bir iş yaptım ise, nadim oldum, pişman oldum. Beni affet!’ diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak affolur. Cehenneme gitmekten kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, her gün muhakkak tevbe etmelidir. Bu tevbeden daha mühim bir vazife yoktur. Kul hakkı bulunan günâhlara tevbe ederken, bu hakları ödemek ve kazâya kalmış namâzlar için tevbe ederken, bunları kazâ etmek lâzımdır. Berîka, Hadîka ve Mecmâ’ul-enhürde deniyor ki: ‘Erkek veya kadın, bir Müslüman, âlimlerin söz birliği ile küfre sebep olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebep olduğunu bilerek söyler ve yaparsa, îmânı gider. Buna Küfr-i inâdî denir. Küfr-i inâdî ile mürted olanların nikâhları bozulur. Tekrar îmâna gelince, iki şâhid yanında Tecdîd-i nikâh yapmaları lâzım olur. Tevbe etmek için yalnız Kelime-i şehâdet söylemeleri kâfi değildir. Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmeleri lâzımdır. Eğer, küfre sebep olduğunu bilmeyip söyler, yaparsa veya küfre sebep olacağı (…) bir sözü söylerse, îmânının gideceği ve nikâhının bozulacağı şüphelidir. İhtiyat olarak tecdîd-i îmân ve nikâh etmesi iyi olur. Bilmeyerek söylemeye Küfr-i cehlî denir. Çünkü her Müslüman’ın, bilmesi lâzım olan şeyleri öğrenmesi farzdır. Küfre sebep olan sözü, hatâ ederek, yanılarak veya tevilli olarak söyleyenin îmânı ve nikâhı bozulmaz. Yalnız tevbe ve istiğfar, yani tecdîd-i îmân etmesi ihtiyatlı olur. Tecdîd-i nikâh lâzım olmaz.” (Türkiye Gazetesi-05.10.2018, s. 15)* “Gençliğe güvenip vakit çok erken derken/Belki elveda bile diyemezsin giderken!..” (N. Fâzıl Kısakürek)* “Elif: Kur’ân-ı Kerîm’in “Bakara Sûresi”nin ilk âyetindeki ilk üç harften biri olduğu gibi diğer 28 sûrede daha yer alan ve Cenâb-ı Allah’ın isimlerinin birinden olarak nitelendirildiği
“mukatta harfler)den…
(Bkz: Muhtasar İbn-i Kesîr Tefsîri; Akit Gazetesi Yy. İst. Ocak 2020, sy: 43-44)* “Nûr: 1)- Aydınlık, ışık, feyz, bereket, mârifet
; 2)- Kur’ân-ı Kerîm; 3)- Îmân;
4)- Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsı (99 ismi)ndan
. (Bkz: Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü; C. 2, sy: 110) aygıdeğer Okuyucularımız!..Bilindiği üzere; şu
“Yalancı Dünyâ”da hayât devam ettiği sürece, keder/üzüntü ile birlikte hep sevinç ve mutluluklar da var olmuş (diğer bir ifade ile söylersek “
hayât bâzen tatlanmış”) ve elbette ki
“Kıyâmetin Kopma Saati”ne kadar da hep böyle var olup gidecek…“
30 Ekim İzmir Depremi”nde bunu bir kere daha gördük, birçok defa da yaşadık. Enkaz altından çıkarılan her bir vatandaşımızın “
cesedi” için üzülürken canlı olarak tekrar aramıza dönenlerin “
sevinci”ni yaşadık, mutluluğunu paylaştık…“
Genelde” bunlar olup bitirken öbür yanda da anne-baba ile yakın akrabaların “
doğum sancıları” çeken “
bir anne adaylarının korku ve endişeli bekleyişleri”ne şâhit olduk. Ardından da “
mutlulukları”nı gözlemledik…Diyoruz ve bu son tespitimiz üzerine kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımızı da
Sizlerle paylaşırken bütün genç anne-babalara da “
ithâf eyleyelim” istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = * = = = Hoş geldin a “Elif Kız”, sevinçler verdin bize; Hoş geldin dünyâmıza, “Büyükanne” eline! İzmir’den “müjde” oldun, bizim Karadeniz’e; Hastahâne güzel ya, dön git yine evine!.. Hoş geldin a “Elif Kız”, hem “Elif”li “Nur”lusun; Kaç hafta var beklettin, yorulmuştur/uyusun!Uyusun mışıl-mışıl, uyusun da büyüsün;“Gözünaydın” diyoruz, anne “Seda” geline!.. Hoş geldin a “Elif Kız”, “Yalova”da “Dede”n var; Sevindi-haber verdi, O’na bir eden var:“Nine”n “Emine Hanım”, İzmir’e seyreden var; Duâ-niyâz âşinâ, O’nun tatlı diline!.. Hoş geldin a “Elif Kız”, ömrün-bahtın şen olsun; Yüzünde güller açsın, gözlerin gülşen olsun;Dilin “tatlı” söylesin, heceler dilşen olsun; “Turabozan” kök salsın, “Ege”nin bu iline!.. Hoş geldin a “Elif Kız”, “Büyük Dayı”n sevindi; Öğleyin geçmiş idi, yaklaşmışti ikindi; Hasret kalmıştık Sana, bu hasretlik bak dindi; KAYIKÇ’Ali şiir yaz, al kalemi eline!..