DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI
ŞU “MÜJDE”YE BAK SEN, “BÜYÜK NÎMET”E!.. * “Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla. O keremine nihayet olmayan Rab’bindir, kalem ile yazmayı öğreten de O’dur. O, insana bilmediği şeyleri öğretti. Sakın okumamazlık etme!.. Çünkü insan, kendini nasîhate ihtiyacı yokmuş görmekle muhakkak azgınlık eder.” (Kur’ân-ı Kerîm; Alak Sûresi, âyet 1, 3-6)* “De ki: ‘Hiç, bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?..’ Doğrusu, ancak akıl sahipleri bunları hakkı ile düşünür.”(K. Kerîm; Zümer Sûresi, âyet 9’dan) * “Ey mü’minler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki felâh (kurtuluş) bulasınız.” (K. K. Nûr Sûresi, âyet 31)* “Allahü teâlâ, tövbe edenleri sever.” (K. K. Bakara Sûresi, âyet 222)* “Ey îmân edenler! Günâhlarınızdan Allahü teâlâya tevbe-i nasûh ile tövbe ediniz!” (K. K. Tahrîm Sûresi, âyet 8)* “En iyiniz, günâhtan sonra hemen tövbe edeninizdir.”, “Tövbe eden, günâh işlememiş gibi olur.”,
“Günâhlarnınız çok olup göklere kadar ulaşsa, tövbe edince Allahü teâlâ tövbenizi kabul eder.”, “Rûh; gargaraya gelmedikçe, Allahü teâlâ kulun tövbesini kabul eder.”
(Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)* “Günâhtan sonra hemen tövbe etmek, farzdır. Tövbeyi gecikdirmek, büyük günâhdır. Bunun için de, ayrıca tövbe etmek lâzımdır. Farzı yapmamanın günâhı ancak kazâ etmekle affolur. Her günâhın affı için, kalb ile tevbe etmek ve dil ile istiğfâr etmek (bağışlanmasını istemek) ve beden ile kazâ etmek lâzımdır.” (M. Hâdimî “r. aleyh”)* “Ey oğlum! Bir hatâ işlediğin zaman hemen teövbe et ve sadaka ver. Tövbeyi yarına bırakma. Çünkü ölüm, ansızın gelir.”
(Lokman Hakîm “r. aleyh”)* “Tevbe (Tövbe): Harâm işledikten sonra, pişman olup, Allahü teâlâdan korkmak, bir daha yapmamaya azm etmek, karar vermek.” (Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü; C. 2, s. 261)* “Hamdele:
Elhamdülillâh ve benzerlerini söylemek, yani ‘Allahü teâlâya hamd olsun’ demek.” (Sözlük)* “Salvele: Allahümme salli âlâ Muhammed ve benzerleri gibi salât-u selâm denilen ve
Peygamber Efendimize okunan hayır duâ.”
(Sözlük) aygıdeğer Okuyucularımız!.. “Mehmet Kara Davud” (r. aleyh) tarafından kaleme alınan
“Şerh-i Delâil-i Hayrât ve Şevârik-il Envâr” adlı eserde,
Peygamberimiz Efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”in “
ikiyüz bir” adet olarak tespit edilen isimlerinden biri olan “
Nebiyyüt Tevbeti” hakkındaki bilgileri okurken, bir husus ziyadesiyle dikkatimizi çekti:“İnsan cinsinde ilk tevbe,
Âdem (a.s.) Hazretlerinden gelmiştir. Bu tevbe,
Hazret-i Resûl vesilesiyle olduğundan
Allahü Teâlâ tarafından kabul olunmakla, kendi mübarek isimlerine
NEBİYYÜT TEVBETİ denildi. Kendisindlen önce teşrif eden Enbiyâ ve Mürselîn (a.s.)ların ümmetlerinden kimisinin tevbeleri asla kabul olunmayıp, kimisinin tevbelerinin kabulüne ağır işler şart kılındı. Meselâ
Hazret-i Mûsâ (a.s.) ın ümmeti, Beni İsrail’den Abede-yi Acil, yani Buzağı kulları denen kimseler böyle ağır şartlara uğrayanlardandır. Bu olay şöyle olmuştur:
Hazret-i Mûsa, Tevrât-ı Şerîf’i almak için Tûr-ı Sinâ’ya kırk gün, kırk gecelik münâcata gitmişti. Sihirbaz Şâmirî, İsrâil oğullarının altın ve gümüşlerini toplayıp onlardan bir buzağı yaptı:- İşte Mûsâ’nın Rabbi budur! Diye halkı aldattı, onları buzağıya taptırdı. İsrail oğullarının çoğunu kâfir etti.
Hz. Mûsâ (a.s.) Tûr dağından dönünce kavmin(den bâzıları)nın kâfir olduğunu gördü. Onlar (da) pişmanlık getirerek tevbe ile yeniden
Mûsâ dînine dönmek istediler. O zaman
Hz. Mûsâ (a.s.) tevbelerinin kabulü için
Hakk Celle ve Âlâ’dan yakarı ve niyazda bulundu.
Hakk Teâlâ Hazretleri:-
‘Buzağıya tapanlar otursunlar. Tapmayanlar kılıçla onların üzerlerine yürüyüp onları öldürsünler. Onlardan boyunlarını uzatıp öldürülmeğe razı olanların tevbelerini kabul ettim!’ Diye günâh işleyenleri kendilerini öldürtmek gibi ağır bir şart ortaya koymuştur. Fakat,
Seyyidler Seyyidi, saadetler pınarı olan
Resûl-i Hüdâ Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) ümmetinin gizli veya aşikâr, küçük-büyük, kasten veya unutarak bütün günâhlarını tâ… Kıyâmet’e kadar,
Hakk Celle Âlâ Hazretleri kabul edecektir. Bu da
Kur’ân-ı Kerîm’de “
Allah, tevbeyi kabul eder.” (Tevbe Sûresi, âyet 104); “
Ben, tevbe eden için Gaffarım.” (Tahâ Sûresi, âyet 82) gibi birçok âyetlerle vaat ve ihsân buyurulmuştur.
İslâm Ümmeti,
O Resûl-i Ekrem’in şerefiyle ve keremiyle şerefli kılındığı için tertemiz adına ‘
Nebiyyüt Tevbeti’ denildi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, şöyle buyurmuştur: ‘
Hak Celle ve Âlâ, benim ümmetimin tevbelerini tâ… rlûhları boğazlarından çıkıncaya kadar kabul eder.’Bu tevbe de,
Resûl (s.a.v.)in ümmetinde, Kıyâmet’in büyük alâmeti olan güneş batıdan doğmasına kadar her ânda hulûs ile tevbe edenlerin kabul edilen tevbesidir.” (Bkz: Ülkü Kitapyurdu Yy. İstanbul 1971, s. 122-134’den)
aygıdeğer Okuyucularımız!..Bu satırları okuyunca ve yukarıda “
serlevha” hâlinde sunduğumuz bâzı âyet-i kerîmeler ile hadîs-i şerîfleri ve vecîz sözleri hâtırlayınca bize de aşağıdaki mısraları kaleme almak düştü. Diyoruz ve bu şiirimizle de
Sizleri başbaşa bırakıyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = * = = = Şu “müjde”ye bak sen, “büyük nîmet”e; Konmuşuz habersiz, “ulu devlet”e; “Kellemiz” vermeden, “nice rahmet”e!..“Can boğaz öncesi”, “tevbe müjdesi”;“Nebiyyüt Tevbeti”n, bir “hediyesi!..” Rabbimiz ihsânı, bu “Ümmet” için; Nice bin şükürler, bu “nîmet” için; O’na şükrân borçtur, bu “devlet” için!..“Hamdele-Salvele”, “tevbe öncesi”;“Nebiyyüt Tevbeti”n, bir “hediyesi!..” O’na “ümmet” olmak, “saâdet” tacı; O’nu “tanımamak”, ne kadar acı; Rabbim kıldı O’nu, bize duâcı!..“Hamdele-Salvele”, “tevbe öncesi”;“Nebiyyüt Tevbeti”n, bir “hediyesi!..” Tâ “Güneş batıdan” doğmadan önce; “Tevbe-i Nasûh” var, ihtiyar-gence; Bu apaçık müjde, değil bilmece!..“Hamdele-Salvele”, “tevbe öncesi”;“Nebiyyüt Tevbeti”n, bir “hediyesi!..” KAYIKÇ’Ali der ki, “seneti” yazdım; İlim-irfân için, şehirler gezdim; “Delâil-i Hayrat”, bu “sırrı” çözdüm!..“Hamdele-Salvele”, “tevbe öncesi”;“Nebiyyüt Tevbeti”n, bir “hediyesi!..”