STRATEJİK EGEMENLİK VE TÜRK BİRLİĞİ
Kemal Derviş’in Avrupa Birliği için yazdığı “Which Way Now for the EU?”* başlıklı yazısında “stratejik
egemenlik” kavramından bahsedene kadar bu kavramın derinliğini anlayamamıştım. Avrupa
Birliğindeki ülkelerde radikal ulusalcı politikanın yükselişinin de tesadüfi olmadığı böylece anlamış
bulunuyorum.
Stratejik Egemenliği sayın Derviş tanımlarken “Birlik içindeki devletlerin kaynaklarının korunması ve
daha yakın politikaların geliştirilip koordinasyonun sağlanması” kısaca menfaat birliğini güçlendirme
vizyonu olarak açıklıyor. Amaç Amerika ve Çin’in açık ara önde olduğu ekonomik güç dünyasında ;
G-2’de +1 Avrupa Birliği olarak yer almak.
Macron’un dillendirdiği Avrupa Ordusu da bu “stratejik egemenlik” kavramı etrafında ciddi bir
hareketliliğin olduğu, Amerika’nın gölgesinden kalan Avrupa’nın tek başına güç olarak varlığını ortaya
koyma arayışının sinyalleri olarak görülebilir.
Bir başka yazıda** “strateji” kavramı “kuralların küresel düzeyde belirlenmesi” olarak tanımlanmakta
ve stratejik egemenlik kavramının üçayağından bahsedilmekte:
1 Ekonomi
2.Güvenlik ve Savunma
3.Politikalar ve Diplomasi
Çin bu minval üzere batıya doğru güneye doğru stratejik egemenlik alanını genişletmeye, daha çok
ülkeyi kendine önce ekonomik ardından politik olarak bağımlı kılmaya çalışmaktadır. Doğu
Türkistan’daki Tacikistan’daki ya zorla ya da seve seve iç etme operasyonları bizim stratejik egemenlik
alanımıza Türk toplumlarına göz diktiğini göstermektedir.
Tarihi Çin Seddini ekonomik anlamda inşa edeceksek bizim de stratejik egemenlik kavramı etrafında
politikalar üretmeye ve Türk Birliğini ekonomik anlamda canlandırmak, varlığımızı stratejik anlamda
korumak, akraba toplumları bu küresel güçlere yem etmemek zorundayız. G-2+1’ de Avrupa’dan
sonra +1 olma iddiamızı uzun vadede güçlendirmemiz için de üretim ekonomisi için sürdürülebilir
tedbirleri almak zorundayız.
Geleceği iyi okuyup fırsata dönüştürmek için duygusallıktan daha fazlasına ihtiyaç var. Diplomasi
akraba topluluk da olsa romantizm kaldırmaz. Yoksa Çin ekonomik tufanı Türk hinterlandımızı yutmak
üzere. Türk Birliği oluşturma adına akademik anlamda kürsülerin oluşturulup literatür çalışmalarına
düşünce ve strateji kuruluşlarının oluşturulmasına ivedilikle başlanmalıdır.
Ayrıca Türk Birliğinin oluşma şansı ümmet birliğine göre daha güçlüdür. Kaldı ki stratejik egemenlik
kavramı daha çok kültürel kapsama alanına sahip ki zaten kültürel bağımız olan toplumlar küresel
kenelerden koparabilirse bu birliğin lokomotif olduğu çatı altında toplanacaktır.
Bu açıdan ekonomi ve diplomasinin mantık dilini işleten devlet politikalarıyla stratejik egemenlik
alanımızda bizimle işbirliğine açık aktörlerle verimlilik esaslı kazan kazan politikasını işleterek küresel
güç olma yolunda sağlam adımlar atmak zorunluluk, hayat memat meselesi olmuştur.
Asım Kurumahmut