DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI “MÜFTΔLER “MÜFTÜ” OLDU, “KILIÇDAR…” OLMASIN MI?.. (“Fedvâcı Kılıçdar…”a bir “Taşlama”, “mısra-mısra haşlama”): * “Müftî (Müftü): Fetvâ veren 1- Vilâyet ve kazâlarda din işlerine bakan, İslâm âlimlerinin dînî bir konuda vermiş oldukları hükümleri yâni fetvâyı, insanlara bildliren kimse; nâkil (nakleden) memur. Birçok işlerde âdet, nass (Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerin hükümleri) gibidlir. Bir işin nasıl yapılacağı nass ile bildirilmemiş ise, müctehidlerin ictihâdları ile yâni dînî konudaki verdikleri hükümle yapılır. Bir iş üzerinde çeşitli ictihâdlar varsa, müftî, bunlar arasında, zamana ve âdete uygun ve elverişli olanını seçer. Zamana, âdete uymak bu demektir. Yoksa, dînin emirlerini değiştirmek, ibâdetleri bırakarak, harâmları işlemek demek değildir
. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “r. aleyh”)Müctehîd olmayan müftîlerin, âyet ve hadîslerden herhangi bir hüküm çıkarmağa yetkileri yoktur. Çünkü âyet ve hadîslerden hüküm çıkarabilmek için müctehîd olmak şarttır. Fâsıkın (açıktan günâh işleyenin) müftî olması uygun değildir. Bunun verdiği fetvâlara güvenilmez. Çünkü, fetvâ vermek, dîn işlerindendir. Din işlerinde fâsıkın sözü kabul edilmez. Dört mezhebde de böyledir. Böyle müftîlere bir şey sormak câiz değilldir. Müftînin Müslüman ve akıllı olması da, söz birliği ile şarttır.”
(İbn-i Âbidîn “r. aleyh”)Müftî, ictihâd etmeğe ehliyetli olmadığından, İslâm âlimlerinin kitaplarında açıkladıkları bilgileri, nakledip halka bildirmekten başka yetkiye sâhib değildir.
(Müftî Mahmud Efendi “r. aleyh”)
2- Fetvâ veren, yâni herhangi bir şeyin, İslâm dînine uygun olup olmadığını billdiren, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran kimse, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yâni İslâmiyet’i bildiren âlim. Müftînin, müctehîd (dînî bir hüküm verebilecek makâma yükselmiş âlim) olması vâcibdir (gerekir). Mutlak müctehîd (Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerden hüküm, mânâ çıkarabilen dinde müctehîd âlim) olmayan müftînin, fetvâ (dînî bir hüküm, karar) vermesi harâmdır. Böyle müftîlerin, müctehîdlerin fetvâlarını nakletmesi câizdir. Müctehîd olmayan müftîden yeni bir fetvâ istemek câiz değildir.
Müftî-yi Mâcin: Din bilgilerini fıkıh kitablarından öğrenmeyip, kendi düşüncelerini din bilgisi olarak söyleyen, Müslümanları mezhebsiz yapan câhil din adamı.”
(Türkiye Gazetesi Dînî Terimler Sözlüğü; c. 2, S. 60-61’den)
aygıdeğer Okuyucularımız!..Bilindiği üzere; “
görülü basın” dediğimiz televizyon ve İnternet/Genelağ sitelerinin 6 Temmuz, “
yazılı basın” dediğimiz gazetelerin ise bir gün sonra verdikleri bir habere göre,
“Kılıçdaroğlu, ‘Ak Parti’ye oy vermek günâh’ diye fetva verdi.” “Ak Parti’ye oy verdikleri için daha önce öğretmenleri ‘Siz öğretmen falan değilsiniz’, çiftçileri de ‘İki elim yakanızda’ diyerek hedef alan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu defa da Ak Parti’ye oy veren seçmenlerin günâh işlediğini söyledi. Partisinin grup toplantısında konuşan Kılılçdaroğlu, ‘Ak Parti’ye geçmişte oy veren bütün kardeşlerime seslenmek isterim. Eğer isrâf harâmsa, günâhsa, eğer sen gidip hâlâ ona oy veriyorsan, sen de günâh işliyorsun kardeşim’ ifadelerini kullandı.Ak Parti Bursa Milletvekili Refik Özen, ‘Daha önce yaptığı konuşmalarda; Ak Parti’ye oy veren öğretmenlere öğretmen demeyen, iki eli çiftçinin yakasında olan, sanatçıları yandaş ilân eden CHP Genel Başkanı, bugün de Ak Parti’ye oy veren yaklaşık 21 milyon vatandaşı da günahkâr ilân etti’ diye tepki gösterdi.” = = = ( *** ) = = = “Ak Parti”nin “oyu”na, “günâh” diyor boyuna; “Müftî-yi Mâcin” varmış, “Kılıçdar…” olmasın mı?“Yalan… İftirâ” derken, “fetvâ” girdi “huyuna”;“Yirmibir milyon” oydan, “CHP” çalmasın mı?.. “Öğretmen”den, “Çiftçi”ye, sitem etti yetmedi; “Milyonların desteği”, “anket” ile gitmedi; “Yalan… İftirâ” derken, “fetvâ” girdi “huyuna”;“Kürsü… Mikrofon” derken, “Minber”de kalmasın mı?.. “…Katli vâcib” duyarsan, sakın ha şaşmayasın(!);“TCK mülga” derse, “sınırı” aşmayasın; “…23”te “seçim” var, “avucunu yalasın”;“SSK-Vekil” derken, “hava”sın almasın mı?.. KAYIKÇ’Ali bu “bâb”ta, “Fetâvâ-i Hindiyye”;Böyle “fetvâ” yazmadı, görülmedi şimdiye; “Diyanet’e Aday”lık, düşünmez acep niye?“CHP Genel Başkan”, bir “kaset” salmasın mı?.. “ANKARA-İSTANBUL”, DÜŞTÜ-DÜŞECEK!.. (“Mısra-mısra” haşlama, “Haşaratları Taşlama”): * “(Her şeyi) yaratan Rabbinin adıyla (Besmele ile) oku!.. O keremine nihayet olmayan Rabbindir. Ki, kalemle yazı yazmayı öğreten O’dur… İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.” (Kur’ân-ı Kerîm; Alâk Sûresi; âyet 1, 3, 4-5)
* “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sâhipleri ibret alırlar.” Kur’ân-ı Kerîm (Tibyân Tefsiri), Zümer Sûresi; âyet 9) * “Ey îmân edenler! Eğer kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, sizi îmânınızdan çevirirler, kâfir ederler!.” (K. Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, âyet 100)
* “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahûdîler ve ne de Hıristiyanlar, asla senden râzı olmazlar.” (K. Kerîm-Bakara Sûresi, âyet: 120’den)
* “Zulmedenlere meyletmeyin (yakınlık göstermeyin) ki, size ateş dokunur ve Allah’tan başka dostlarınız da yoktur, sonra kurtulamazsınız” (K. Kerîm; Hûd Sûresi, âyet 113)
* “İçinizden iyi ve yararlı olana dâvet eden, doğru olanı emreden bir topluluk çıksın. İşte gerçek kurtuluşa kavuşanlar onlardır.”, “Siz Müslümanlar; insanlığın iyiliği için çıkarılmış bir topluluksunuz, doğru olanı emreder, eğri olandan insanları sakındırırsınız.”, “Ey îmân edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin! Sizi şaşırtmakta kusur etmezler, işlerinizin sarpa sarmasını arzu ederler. Görmüyor musunuz buğzları ağızlarlından taşmakta…” (K. Kerîm; Al-i İmrân Sûresi, âyet 104, 110, 118)
* “Şâirler(e gelince), …imân edip iyi ameller işleyenler, Allah’ı çok ananlar…” (K. Kerîm; Şuarâ Sûresi, âyet 224, 227’den)
*
“Dîn, nasîhattır.”, “Dinin temeli nasihattir”,
“Duyduğu hak sözü, bir Müslüman kardeşine söylemek, ne güzel hediyedir.”, “Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir.”,
“Her insan hatâ eder. Hatâ edenlerin en hayırlıları, hatâlarından dönenlerdir.”, “Benim ümmetim, bâtılda ittifak etmez.”, “
İyi bir iş yapmaya niyet edip de yapamayana, tam bir iyilik yapmış gibi sevâb verilir. Niyet edip yaparsa, on mislinden 700 misline, hatta daha fazla sevâba kavuşur. Kötü bir işe niyet edip de yapmayana, yapılmış tam bir iyilik sevâbı verilir, niyet edip de yapana ise sâdece bir günâh yazılır.”, “Îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda îmân etmiş olamazsınız!”,
“Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Müslümanları sevmek ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.” , “İnsan, dünyâda kimi seviyorsa, âhirette onun yanında olacaktır.”,
“Kim kendini bir kavme benzetirse, onlardandır.”, “Zâlime yardım eden, ondan zarar görür.”,
“Bir zâlime yardım edene Allahü teâlâ o zâlimi musallat eder.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem
”)* “En çok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber verendir.”,
“Biri benim yanlışımı görür de beni uyarıp o yanlışı düzeltmezse onda hayır yoktur, benden uzak dursun. O kişi beni uyarır ve yanlışın düzeltilmesi konusunda çaba gösterir fakat ben o söze ve kişiye itibar etmezsem, bilsin ki, artık bende hayır yoktur!..” (Hz. Ömer “r. anh”
) * “Kendi görüşünü beğenen kimse, doğruyu bulamaz.” (
Hz. Ali “r. anh”-Türkiye Takvimi, 21.05.2021)
* “Kötü kimseyi; kötülüğü ile anma, bir iyiliğini bul, onu söyle. Eğer kötiülüğü din hakkında ise, bid’at ise onu insanlara söyle ve ona uymaktan onları koru!..”
(İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe “r. aleyh”-Türkiye Gzt; 25.12.2020, s. 11)
* “Saygılı Kardeşim! Kureyş kâfirleri uğursuzluklarını, aşağılıklarını, taşkınlıklarını arttırdığı zamanda, Müslümanları çekiştirici, kötüleyici şeyler uydururlardı.
Peygamberimiz (aleyhi ve âlâ aleyhisselâtü vesselâm) İslâm şâirlerinden birkaçına kâfirleri kötülemelerini emir buyurdu. O şâirlerden biri,
Resûlullah’ın önünde minbere çıktı. Herkese karşı kâfirleri kötüleyen şiirleri okudu. O
Server (aleyhisselâtü vesselâm),
‘Bu kâfirlerin kötülüğünü açığa vurdukça, Rûhul-Kûds (Cebrâil aleyhisselâm)
bununla beraberdir’ buyurdu.”;
“Kitap, altın bir kafes, ilim içinde kuştur/Kafesi satın alan, kuşa sahip olmuştur.”, “Yayılmış olan günâhın tevbesini de yaymak lâzımdır.”
(İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirrûh”)* “Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Mademki böyledir, o hâlde Allahü teâlâya ibâdet edenlerle beraber bulun, onları sev!..” (İmâm-ı Şâfiî “r. aleyh”)* “Türk dilini öğreniniz! Çünkü onların hâkimiyeti uzun sürecektir.” (Hadîs),
“Gördüm ki yüce Allah, devlet güneşini Türklerin burçlarından doğdurmuş. Onlara Türk adını kendisi vermişy; onları yeryüzünün hâkanı kılmış ve cihân halkının dizginlerini onların eline bırakmış.” (
Kaşgârlı Mahmud “r. aleyh”-
Divan-ı Lügati’t Türk) * “Türkiye’ye gideceğim. Yeryüzünde iki Türk var ise, biri mutlaka benim. Ben Türk’üm, ama Jön Türk değilim.”, “Arabî nübüvvet lisanı, Osmanlıca devlet lisanı, Uydurukça ise cehennem lisanıdır.” (
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “rahmetullahi aleyh”
Efendi)
* “Bilgilerin doğru olması kâfi değil. Esas olan yazarıdır. Yazarının rûhâniyyeti satırların arasında dolaşır. Yazan ihlâslı birisi ise, okuyan istifâde eder. İhlâslı değilse, fâsıksa, habîs rûhu kitâba aks eder. Okuyan zarar görür de haberi bile olmaz. İşte, Müslümanlar böyle kitâpları okuyunca kalblerinde bir kararma meydana gelir. Kitâbı yazan, yazdığından daha mühimdir. Temiz su, temiz borudan geçerse temiz olur. Temiz su, pis borudan geçerse temiz olur mu?.. Pis borudan akan sudan şifâ olmaz.” (
Hüseyin Hilmi Işık “r. aleyh”
Efendi)
* “Kahrolsun Şeriat Hükûmeti”,“Artık 1935’teyiz. On iki senelik bir müddet zarfında, yeni Türk, kendine yeni bir ruh, yeni bir ahlâk, yeni bir tarih, hattâ, Allah’ı artık Tanrı diye andığı için, diyebilirim ki yeni bir Allah yaratmıştır.” (Moiz Kohen/Tekin Alp-Kemalizm; İstanbul 1936, s. 94, 171)* “Ben bu yeni kelimeleri uydururak dili bozmak ve bu dille okuma yazmayı imkânsız hâle getirerek kullanımdan kaldırmak istiyorum.” (
N. Ataç: Bkz:
Mustafa Miyasoğlu-Edebiyat Sohbetleri; Konak Yy. İstanbul 2003)
* “Eski Van Milletvekili merhum İbrahim Arvas Bey (“Tarihi Hakikatler”) adlı eserinde) anlatmıştı. Lozan’ın gizli protokollerinde şu maddeler varmış: 1- Hilâfet kaldırılacak; 2- Şeriat yasaklanacak; 3-Türkiye İslâm’dan ve İslâm dünyâsından uzaklaştırılacak.” (Mehmed Şevket Eygi-Millî Gazete; 26.02.2017, s. 3)
* “
Bugün birkaç yüz kelimelik uyduruk, sade suya tirit, canına okunmuş Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz, medeniyet olmaz. Agop Martayan’ın uydurduğu arı ve duru Türkçe ile İslâmi eğitim olmaz; İslâmî kültür olmaz; İslâmî ilerleme olmaz.” (Mehmed Şevket Eygi “r. aleyh”
-Millî Gazete; 02.01.2014) * “Kesinlikle uydurukça kelimeler kullanılmayacak.” (
Nuh Albayrak-Gen. Yay. Yönetmeni;
Türkiye Gzt. 02.03.2013, s. 16)
* “Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim/Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim! Oysa halis Türk benim, bunlar işgâlcilerim/Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim…” , “Bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir… Mutlak hakikat Allah’tır…” , “Şiir,
Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir… Şiir
, türlü tecelli yoluyla Allah’tan gelir; ve bütün bu perdeleri devirerek Allah’a yol açmaya doğru gider…” , “Şâir odur ki; renk, çizgi, ses, ahenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, eda, mânâ, her tecelliyi şiir, şiiri de Allah için bilir…” (Necip Fâzıl Kısakürek “r. aleyh”
; Çile)* “Türk eriyiz, silsilemiz kahraman/Müslüman’ız, Hakk’a tapan Müslüman…”
, “Emr-i bi’l mâruf imiş ehl-i İslâm’ın işi/Nehyedermiş bir kötülük görse kardeş kardeşi!”( M. Âkif Ersoy; Safahât)* “Türkçe, dünyada en yaygın bir coğrafyada konuşulan bir dildir. İngilizce, Fransızca ve Almanca daha yok iken, ondan yedi asır evvel, Türkçe yazı dili idi… Türk dili, dünyâda mevcut dillerin en zenginidir.” (Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu “r. aleyh”-Türkçenin Asıl Meselesi; Türkiye Gazetesi-28.11.1987)
* “Türkçeye mâlolmuş, milletimiz tarafından anlaşılan ve kullanılan Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri atarken, asıl hedefleri, Türk insanının dinî inancı ile olan bağlarını koparmaktı.” (Prof. Dr. İsmet Miroğlu “r. aleyh
”-Türkiye Gazetesi, 27.11.1995) * “
Bugün birkaç yüz kelimelik uyduruk, sade suya tirit, canına okunmuş Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz, medeniyet olmaz. Agop Martayan’ın uydurduğu arı ve duru Türkçe ile İslâmi eğitim olmaz; İslâmî kültür olmaz; İslâmî ilerleme olmaz.” (Mehmed Şevket Eygi “r. aleyh”
-Millî Gazete; 02.01.2014)*
“Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim/Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim! Oysa halis Türk benim, bunlar işgâlcilerim/ Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim…” (Necip Fâzıl “r. aleyh
”-Çile)* “Lisan bir binâ ise, yapı taşı ‘kelime’/Herbir taş eksildikçe, dökülür lime lime!/Dîni, târihi seven, basiretli her kişi/Önem verir lisâna, hafife almaz işi/Asıl maksat dîne ve târihe saldırmaktır/Yazılmış eserleri, raflara kaldırmaktır.”
(M. Hâlistin Kukul-Uyanmak Zamanı; İstanbul 2017, Yakın Plan Yy. s. 125’ten)* “Şiir ile tefekküre çıkmak, öncelikle sağlam bir imân, ihlâs ve inanç; büyük bir mahâret, cesâret ve fedâkârlık işidir. Her şeyde olduğu gibi şiir söylemek, yazmak da Allah’ın (celle celâlühü) rızâsı için olmalı ve şâirde bunun için güzel niyet kurmalıdır.”
(Ahmet Şahin- Denge Gazetesi-19.02.2017, s. 14)* “Kimi zaman ciltler dolusu kitabın yapamadığını bir şiir yapar.”
(Namık Kemâl Zeybek-Eski Kültür Bakanı)* “Yahu biraz da sizi taltif edenleri değil, tenkit ve teklif edenleri dinleyin!.. Bir kere de hakikatleri haykıranları dinleyin!..” (Prof. Dr. Ahmet Maranki-Yeni Akit Gzt; 11.08.2020, s. 6)* “Türkçemiz, iki büyük menfî harekete muhatap olmuştur. Bunlardan biri, İngilizcedir ki, Millî Eğitim Bakanlığı’nın resmî uygulamasıyla âdeta ikinci ana lisan olarak ilkokul ikinci sınıftan itibâren mecbûrî ders olmuştur; afişlere, reklamlara ve resmî dairelerdeki tanıtım yazılarına kadar ulaşmıştır. Diğeri ise; âdeta bir hastalık hâlini alan ve yine Millî Eğitim Bakanlığı’nın yanlış uygulamalarıyla okul kitaplarına sokulup çocuklara zorla kullandırılan, Türkçe’de karşılıkları bulunduğu hâlde ‘uydurulan kelimeler’dir.”
(M. Hâlistin Kukul-Aydın Efesi Dergisi; S. 53, Kasım-Aralık 2019, s. 3) * “Şiir; bir yürek törpüsüdür, kazır ve kanatır şâirin yüreğini. Oradan başka yüreklere akar. Şiirde; her kelime önce beyinde damıtılır, yürekte demlenir, rûhta mayalanır ve mısralarda dirilir.” (Yavuz Bahadıroğlu “r. aleyh”-
Yeni Akit Gzt; 14.12.2019, s. 7)* “Toplumu ilgilendiren, toplumun leyh ve aleyhinde olan konularda toplumun bilgilendirilmesi, eleştirilerin açık olması gerekir ki, bu yanlışlar toplumda emsal alınıp, sirayeti engellensin.”,
“Bizler adil şahidler olacağız. Kural bu! Hakkı söyleyeceğiz. Kınayanların kınamalarına aldırış etmeyeceğiz. Sözü dinleyecek, işe bakacak, doğrusunu kabul edip, yanlışına karşı çıkacağız.” (Abdurrahman Dilipak-Yeni Akit Gzt; 19.06.2020, s. 9)* “Dost, kulağa hoş geleni söyleyen değil, doğruyu söyleyendir.” (Prof. Dr. Kurtman Ersanlı)* “Türklüğün vicdanı bir/Dini bir, vatanı bir/Fakat hepsi ayrılır/Olmazsa lisanı bir!..” (Ziya Gökalp)* “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!..”
(Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, sy. 9
)* “
Osman Nedim Tuna’ya göre
Sümercedeki
168 kelime Türkçedir. Bu, vakıadan yola çıkıldığında ve yazılı belgelerde Sümerce kelimelerden de anlaşıldığgına göre,
Türkçenin yaşı 8 bin 500 yıl civarında olmalıdır. “ (
Prof. Dr. Osman Kemal Kayra-KTÜ; Türkiye Gazetesi-03.05.2020, sy. 8)
* “Şûrâ: Danışmak, istişâre ve meşverette bulunmak, istiâre edilen yer manâlarına gelen bir isimdir. İslâm âmme hukukunda devlet yönetimi ile ilgili mühim bir prensibi ifade eden ‘
şûrâ, devlet başkanının önemli işlerde aynı ismi taşıyan meclisin (
Şûrâ) üyelerine danışması demektir.
‘Önemli konularda onlara istişâre et!’ (Kur’ân-ı Kerîm 3/159) manâsındaki âyet gereğince
şûrâ, devlet başkanının başvurabileceği bir imkândan ibaret olmayıp, prensip olarak yerine getirilmesi bir görevdir.
Şûrâ, Kur’ân-ı Kerîm’in bütün müminlere telkin ettiği bir prensip olduğundan, bu prensip sâdece devlet başkanı plânında kalmamalıdır
. Kur’ân-ı Kerîm, övgüyle bahsettiği müminler hakkında
, ‘Onların işleri, aralarındaki istişâre iledir’ (Şûrâ Sûresi: 42/38) diye söz eder.
(Tercüman Gazetesi Ansiklopedik İslâm Lûgatı; İst. 1982, C. 2, s. 671) aygıdeğer Okuyucularımız!..“Türkiye Gazetesi”nin “
En Kıdemli Köşe Yazarı Rahim Er” Ağabeyin, 8 Temmuz 2021 günü yayınlanan “
Türkçe Tehlikede” başlıklı yazısını okuyunca
O’nun “
Türkçe İstiklâlini Kaybetmekte” başlığı altında 6 Ağustos 2013 günü yayınlanan makâlesindeki “
Dil giderse, din de gider.” ifâdesini hâtırladık; sonra da yukarıda “
Serlevha” hâlinde sunduğumuz bilgilerin bulunduğu arşiv yazılarımızı çıkardık.Yukarıdaki (
“Ankara-İstanbul”, Düştü-Düşecek!..) şeklindeki bir tanımı, neden yazımıza başlık olarak seçtiğimiz suâlinin cevabına gelince:Adını “
Ankara”nın mânevî sultanı olan “
Hâcı Bayram-ı Velî”den alan “
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi” tarafından 3-5 Ekim 2019 tarihlerinde tertiplenen ve “
Yazılışının 950. Yılı Anısına Uluslararası Kutadgu Bilig ve Türk Dünyası Sempozyumu” olan “
Bilgi Şöleni”nde, “
kullanılan yazı ve hitâbet dili”nin niçin “
uydurukça ve İngilizce”ye mahkûm ettirilmesine ve dahi “
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı”nca 9-11 Temmuz 2021 günlerinde yapılacağı bildirilen bir “
Şenlik”in ilânında da neden “
Karnaval” denilerek aynı hatâlara düşüldüğüne dikkat çekmek istedik…Diyoruz ve dahi bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile de
Sizleri başbaşa bırakalım istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = (- 1 -) = = = Bir “feryâd-ı figan”, “imdât!..” çığlığı; “Ankara-İstanbul”, düştü-düşecek!..Nerde “Türk’ün dile”, o “bağlılığı?..”Bir “cerrahî yara”, kim var “deşecek?”;“MEB”yi unutun, gördük “sığlığı!..” “Ankara: Sempozyum”, “Şölen” neden yok?“İstanbul: Karnaval”, “Şenlik” el mi çok?“Rektör”ün, “Başkan”ın; “dil”e karnı tok!..Bir “cerrahî yara”, kim var “deşecek?”;“TDK”mız var ya, “Agop Lığlığı!..” “YÖK”ü sorma bana, “Kukul”a danış; “İncilüs-USA’nos”, bitmeyen yarış; Ankara-İstanbul, diller bi karış!..Bir “cerrahî yara”, kim var “deşecek?”;“Bâkiler”in yetmez, buna sağlığı!.. “İlim-irfân-bekâ”, bir de “âti” var;“Târih-coğrafya”nın, bir “berâtı” var; “Varlık” için “kültür”, “mutlak/kat’i” var!..Bir “cerrahî yara”, kim var “deşecek?”;Düşünmeyecek hiç, terfi-aylığı!.. “Türkçe Tehlikede”, “Türk tehlikede”;“Sosyal Medya” çıktı, yıkım “ülkede”;Bir de “dil”i var ki, sıfır “ilke”de!..Bir “cerrahî yara”, kim var “deşecek?”;Sevdi-seviyor hep, şu kolaylığı!.. KAYIKÇ’Ali der ki, “Duyun çığlığı……Nerde ‘Türk’ün dile’, o ‘bağlılığı?..’…‘MEB’yi unutun, görün ‘sığlığı!..’ … Bir ‘cerrahî yara’, kim var ‘deşecek?’…… ‘Ankara-İstanbul’, düştü-düşecek!..” = = = (- 2 -) = = = “Şûrâ” benim “kültür”üm, “şölen” benim “dil”imdir; “Londra”ya “hizmet” etmek, sanmayın ki “ilim”dir; “İncilüs-Usa” lisan, “emperyal bir filim”dir!..“Ankara” ve İstanbul”, “düştü” ha bak “düşecek”;“Yaban Dille Eğitim”, “Uyarlanmış Bir Böcek!..” “Azınlık Okulları”, “Çoğunluğa” dönmekte; “Millî Rûh-Heyecan” yok, gün-gün artık sönmekte; “A Milli Takım” gibi, “Atlılar”a binmekte!..“Ankara” ve İstanbul”, “düştü” ha bak “düşecek”;“Yaban Dille Eğitim”, “Uyarlanmış Bir Böcek!..” “Anaokulu”: Yaban”, “Millî Kültür” o da yok; “Enverusta” derlerdi, “Talat Paşa” binden çok; “Haç” isteyen “Münâfık”, “Çift Dinli”ye karın tok!..“Ankara” ve İstanbul”, “düştü” ha bak “düşecek”;“Yaban Dille Eğitim”, “Uyarlanmış Bir Böcek!..” KAYIKÇ’Ali yaz-duyur, “Sanma ki Siyon uyur……‘Arz-ı Mev’ud’ diyeni, ‘ilim-irfân’dan ayır……‘Rabbim: Türk’ü yücelt’sin, ‘İslâm’ı O’nla kayır!..”“Ankara” ve İstanbul”, “düştü” ha bak “düşecek”;“Yaban Dille Eğitim”, “Uyarlanmış Bir Böcek!..”