DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI “KURTULAYIM” DİYORSAN “TEVHÎD’E GEL TEVHÎD’E!.. (“Bir kitap”tan “Müjde” var): * “Biliniz ki kalbler, ancak Allah’ın zikri ile yatışır, itmînân/sükûn/rahat/huzur’a kavuşur.” (Kur’ân-ı Kerîm; Ra’d Sûresi, âyet 28’den)
* “Ey îmân edenler! Allahü teâlâyı çokça anın/zikredin!” (Kur’ân-ı Kerîm; Ahzâb Sûresi, âyet 41)
* “Allahü teâlânın, günâhlarını iyiliklerle değiştireceği kimseler, onlardır. Allahü teâlânın mağfireti, merhameti sonsuzdur.” (Kur’ân-ı Kerîm; Furkân Sûresi, âyet 75)
* “Onlar, ayakta iken, otururken ve yatarken hep (dâima
) Allah’ı zikr ederler, anarlar; göklerin ve yerin yaratılışında Allah’ın varlığını isbât için iyice düşünürler ve şöyle derler: ‘Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen, bâtıl şey yaratmaktan münezzehsin/sübhân (bütün noksanlıklardan uzak)sın. Rabbimiz, bizi Cehennem ateşinden koru!” (Kur’ân-ı Kerîm; Âl-i İmrân Sûresi, âyet 191)
* “Ayakta beni zikr etmekle meşgûl olursan, seni hesâb için durdurduklarında, seni lütfüm ile anarım; otururken zikrimle meşgûl olursan, Cennette sultanlık tahtına oturduğunda, seni rızâm ile likâm/buluşma/kavuşma/karşılaşma’m ile anarım; yatarken beni anarsan, seni kabir zindanına bıraktıklarında rahmetimle anarım. O hâlde, ey kulum! Her hâlde beni unutma, her hâlde beni zikr et! Çünkü senin gönlün, benim sır hazînemdir.” (Hadîs-i Kûdsî-Riyâd’ün-Nâsihîn-Mevlâna Muhammed Rebhâmî, Çeviri: A. Fârûk Meyân; Berekât Yayınevi, İst. 1980, s. 121)* “Zikrin en üstünü ‘Lâ ilâhe illâllah… demektir.”, “’Lâ ilâhe illâllah’, Cennetin anahtarıdır”,
“’Lâ ilâhe illâllah’ diyen kimse Cennete girer.”, “Son sözü ‘Lâ ilâhe illâllah’ olan Cennete girer.”,
“Senin, ‘lâ ilâhe illâllah’ kelimesiyle ihlâsın, Allahü teâlânın sana harâm kıldığı her şeyden seni alıkoymasıdır.”, “Allahü teâlâ peygamberlerinden birine hitâb edip, ‘Ey kulum! Lâ ilâhe illâllah kelimesi benim kal’amdır. Bu kelimeyi söyliyen kal’am girmiş olur. Benim kal’ama giren, azâbımdan emîn olur! (Cehennem ateşinden kurtulur!)”,
“Zikr ederek, kalblerinin yükünü hafifletenlerin yolunda olunuz!”, “Yerleri ve gökleri, terâzinin bir kefesine, bu Kelime-i tehvîdi ikinci kefesine koysalar, bu kelimenin bulunduğu kefe, elbette ağır gelir.”, “Her şey’in bir parlatıcısı vardır. Kalblerin parlatıcısı, Allahü teâlânın zikridir.” ,
“Vakit geçmeden namâza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin!”, “Günâhına tövbe eden, günâhı olmayan gibidir.”
(Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)
* “Müslümanlardan bir kimseye, ilk önce Kelime-i tevhîdin mânâsını bilmek ve inanmak farzdır.” (İmâm-ı Gazâlî “r. aleyh”)* “Bir kâfir, kelime-i tevhîdi söyleyince ve mânâsına inanınca, o ânda Müslüman olur. Fakat bunun da, her Müslüman gibi, îmânın altı esâsını ezberleyip mânâsını iyice öğrenmesi lâzımdır.
“ (İbn-i Âbidîn “r. aleyh”)
* “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!..” (Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, sy. 9
)aygıdeğer Okuyucularımız!..“Türkiye Gazetesi”nin 2006 yılında okuyucularına hediye ettiği kitaplardan biri olan
“Türk Dünyası Evliyaları/1” adlı eseri, şu malûm
“HES Günleri” denilen salgın döneminde,
“eve kapanıp” ikinci bir defa daha kitaba göz gezdirirken 246’ncı sayfada
“Saîdüddîn Fergânî” Hazretlerinin bir buyruğu dikkatimizi çekti, ardından da bunu
Sizlere nakletme iştiyâkı husûle geldi:
“Buyurdular ki: Yetmiş bin kerre ‘Lâ ilâhe illâllah’ söyleyerek, ölmüşlerin rûhlarına hediye etmek, sadakanın en güzeli ve en kiyisidir. Bunu hâlis niyetle ve rûhu için okunan kimsenin Cehennem ateşinden kurtulması için söylemelidir. Bir kişi de söylese olur, bir cemâat aralarında paylaşarak söylese de olur. Şeyh Muhyiddîn ibn-i Arabî hazretleri buyurdu ki: ‘Eğer bir kimse kendisi için veya başka birisi için hâlis niyetle ve azâbdan kurtulmak niyeti ile bunu yetmiş bin defa söylese, elbette kimin için söylenmişse o kimse Cehennem azabından kurtulur. Bu hususta nakil vardır. Bana Ebû’l-Abbâs Kastalânî şöyle anlattı. Şeyh Ebü’r-Rebi’, bu kelime-i tevhîdi, yetmiş bin defa söylemişti. Fakat bir kimseye bağışlamaya niyet etmemişti. Bir gün bir cemâatle birlikte bir sofrada yemek yiyordu. Aralarında kalb gözü açık bir çocuk da vardı. Çocuk yemeğe elini uzatıp yiyeceği sırada âniden feryâd etmeye başladı. Yemekten eline çekti. Ona niçin ağlıyorsun? Dediler. Çocuk dedi ki: ‘Şu ânda Cehennem’i ve annemin de Cehennem’de azâbda olduğunu görüyorum! Bu sebepten ağlıyorum!’ Şeyh Ebü’r-Rebi’ dedi ki: Bu sözleri duyunca içimden; ‘Yâ Rabbî, Sen biliyorsun ki, ben yetmiş bin defa ‘Lâ ilâhe illâllah’ demiştim. O yetmiş bin kelime-i tevhîdin sevâbını bu çocuğun annesinin Cehennem azâbından kurtulması için ona bağışladım’ diye niyet ettim. Ben içimden böyle niyet edince çocuk tebessüm etti ve yüzü güldü. ‘Annemi görüyorum. Cehennem ateşinden kurtuldu. Elhamdülillâh!’ dedi. Sonra yemek yemeğe başladı. Şeyh Ebü’r-Rebi’, sofrada bulunanlara dedi ki: ‘Bu çocuğun keşfi doğrudur. Bu hususta haber-i Nebevî vardır. Eğer, yetmiş bin defa ‘Lâ ilâhe illâllah’ söylenip bir ölünün veya kişinin kendisinin Cehennem ateşinden kurtulması için bağışlansa, bunun fâidesi tam hâsıl olur.’” = = = (***) = = = Biz de bu kıymetli müjdeyi
Sizlerle böylece paylaştıktan sonra, bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısraları da bilgilerinize sunalım istedik. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
“Fergânî-Kastalânî”, “Müjdeye müjde” verdi; “Nâr-ı cahîm” azâbı, “Tevhîd”le sona erdi; “Hediye”ye “hediye”, kim “böyle olur?” derdi!“Kurtulayım” diyorsan, “Tevhîd’e gel Tevhîd”e; “Tevhîd”le “necât” bulan, başlar yeni “mevlîd”e!.. “Lâ” ile başla “söz”e, bu “söz” işlesin “öz”e; “Okyanus suyu” gibi, dökülsün “nâr’a-köze”;“70 bin” olsa sayı, “kabir” döner “küvez”e!..“Kurtulayım” diyorsan, “Tevhîd’e gel Tevhîd”e; “Tevhîd”le “necât” bulan, başlar yeni “mevlîd”e!.. “Fergânî: Menâhic…”de, Rabbânî: Mektûbât”ta; “Tam İlmihâl” on sayfa, “havf-recâ” var bu “bab”ta; “Büşrâ”ya döner o gün, “günâhlar ukûbât”ta!..“Kurtulayım” diyorsan, “Tevhîd’e gel Tevhîd”e; “Tevhîd”le “necât” bulan, başlar yeni “mevlîd”e!.. “Kelime-i Tevhîd”i, “70 bin”e tamamla; Elbet buna erişir, kişi “sahih îmân”la; “Müjdelerin müjdesi”, “rü’yet”i iyi anla!..KAYIKÇ’Ali diyor ki, “Tevhîd’e gel Tevhîd”e; “Tevhîd”le “necât” bulan, başlar yeni “mevlîd”e!..