KORKMA “HOCAM SÖYLE, SÜNNETİ-FARZI!..”/2 « Samsun Haber | Samsun Son Dakika Haberler

   KORKMA “HOCAM SÖYLE, SÜNNETİ-FARZI!..”/2

DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI    

                        KORKMA “HOCAM SÖYLE, SÜNNETİ-FARZI!..”/2

                        (İl Müftümüze dil uzatanları taşlama/mısra-mısra haşlama)

 

*   “De ki: (…) Her mescidde yüzünüzü Kıble tarafına çevirin ve dinde samimi olarak O’na ibâdet edin!”, “Ey âdemoğulları! Her mescid huzurunda namâz kılacağınız zaman….”  (Kur’ân-ı Kerîm; A’râf Sûresi, âyet 29, 31’den)

*   “Sübhânelleziy esrâ bi’abdihî leylen minelmescidilharami ilelmescidil’aksalleziy…”  (“Kulu (Muhammed sallallahü aleyhi vesellemi) bir gece Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescîd-i Aksâ’ya… götüren Allah…”) (Kur’ân-ı Kerîm; İsrâ Sûresi, âyet 1’den)

*   “…secde et ve (Allah’a) yaklaş!..” (Kur’ân-ı Kerîm; Alak Sûresi, âyet 19’dan)

*   “(Resûlüm) Sana vahyolunan Kur’ân-ı Kerîmi oku! Salâtı şartlarını yerine getirerek kıl. Çünkü salât, insanı dînin ve aklın kötü gördüğü şeylerden men eder, alıkor.” (Kur’ân-ı Kerim; Ankebût Sûresi, âyet 45)

*   “Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; ‘Birinin evi önünde nehir olsa, Hergün beş kere bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı?’ diye sordu. Yanında bulunanlar; ‘Hayır yâ Resûlallah!’ dediler. ‘İşte, 5 vakit salâtı kılanların da, böyle küçük günâhları affolunur.’ buyurdu.”,  “Salât kılmayanlar, Kıyâmet günü, Allahü teâlâyı kızgın olarak bulacaklardır.”, “Namâz kılmayanın İslâm’dan nasibi yoktur.”, “Kasten (mazeretsiz) namâz kılmayanın diğer amellerini Allahü teâlâ kabul etmez. Tevbe edinceye kadar Allah’ın himayesinden de uzak olur.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)

*  “Namâz kılmayan, namâz kılmamakla bütün mü’minlere zulmetmiş bulunuyor. Zîra her namâzda (Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn) demekle bütün müminlere duâ ediliyor. Her gün beş vakit namâzda 20 defa tekrar olunan bu duâdan Müslümanları mahrûm bırakıyor. Yani, hakları olan bu duâyı terk ediyor. Kıyâmet gününde bütün mü’minler bu haklarını namâz kılmayanlardan alacaktır. Namâza gevşeklik gösterenler, namâzı önemsemeyip hafif tutanlar birçok cezâya uğrarlar. Ömründe hayır ve menfaat görmez. Çeşitli hastalıklar, çeşit çeşit aşağılıklar, hakaretler ve zilletler içerisinde hayât sürer. Kimseden saygı görmediği gibi, çeşitli mahrumiyet ve zaruretlere mübtelâ olur. Sıhhatinden hayır ve menfaat görmez. Genel olarak kötü yerlerde bulunan kimseler, namâzına devam etmeyenler veya namâzında gevşeklik gösterenlerdir. Bu gibi yerlerde, ekseriya namâzı terk edenler, namâza gevşeklik gösterenler görülür. Bunun gibi, zahmetli, yorucu ve ağır işlerde çalışanlar da çoğunlukla yine namâz kılmayanlardır. Namâzı doğru kılanlar, sâlihlerin yanında hürmet ve haysiyet ve îtibâr sâhibidir. Bu gibiler, arkadaşları ve akrabaları arasında seçilmiş ve saygılıdır. Cenâb-ı Hakk’ın hizmetinde bulunmaya yarar kimselerin simâlarında, kendi yaradılışlarındaki güzellik ve cemâlden ayrı olarak bir başka güzellik ve cemâl vardır ki, namâza gevşek davrananlar her ne kadar güzellenme ve süslenme sebeplerine başvursalar da, her gün defalarca hamama girip çıksalar da, türlü türlü, çeşit çeşit ve yeni elbiseler giyseler de, yine bu güzellik ve cemâla kavuşamaz ve bu simâya bürünemezler.”  (Seyyid Abdülhakîm-î Arvâsî “k. sirruh“; Sefer-i Âhiret Risâlesi)

*   “Araştırmaya göre; dini hassasiyeti en zayıf yaş aralığı 18-25 olurken, 5 vakit namâz kılanların oranı yüzde 24, Cumâyı kılanların oranı yüzde 31, hiç namâz kılmayanların yüzdesi ise 18” (Mak Danışmanlık/Türkiye Gazetesi, 13.07.2015, s. 12)

“Bizce şiir, mutlak hakîkatı arama işidir… Mutlak hakîkat Allah’tır… Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir… Şiir, türlü tecelli yoluyla Allah’tan gelir ve bütün bu perdeleri devirerek Allah’a yol açmaya doğru gider…”  (Necip Fâzıl Kısakürek-Çile)                                      

* “Kimi zaman, ciltler dolusu kitabın yapamadığını bir şiir yapar.” (Namık Kemâl Zeybek-Kültür E. Bakanı)

“Şiir; gönlün, aşk denilen muazzam, muazzez, müzeyyen, mükemmel, mümtaz, feyizli, fazîletli ve edebli vasıflarıyla göz kamaştıran ve akl-ı selîmle müşterek, esrarlı câzibenin şahlanışıdır.” (M. Hâlistin Kukul-Uyanmak Zamanı; s. 432)

*  “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!” (Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, s. 9)

 

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

“Yeni Akit Gazetesi”nin 26 Aralık 2019 günlü nüshası 10’uncu sayfasında Sn. “Rasim Bolbol”un “Diyanet, Bari Samsun Müftüsü’nü Yedirmesin!” başlıklı makâlesini okuyunca, iki yıl kadar önce “Câmi Adâbı”nı ihtiva eden bir köşe yazımız hâtırımıza geliverdi. Yukarıda “serlevha” hâlinde sunduğumuz ayet-i kerîme, hadîs-i şerîfler ve fıkhî izahlar vs. açıklamalardan sonra bu hususta şunları söylemiş ve akabinde de aşağıdaki mısralara yer vermiştik:

Bilindiği üzere ; “FETÖ” denilen asrın “vebası/terör örgütü”, “PKK” ile “DEAŞ” ile el-ele vererek, dînî ve mânevî değerlerimizi,  “Vatikan” ile “ABD”, “AB” ve “Siyonizm” ile müştereken nasıl ve ne şekilde bertaraf edebileceklerinin hesabını yapmışlar ve ülkemizi “15 Temmuz Darbe Girişimi”nin arefesine getirmişlerdir…

Hükûmetimiz ve bütün organları ile Devletimiz;  bu haşarat güçlerle, içte ve dışta var gücüyle mücâdele ederken bir taraftan da millî ve mânevî değerlerimizi korumak için “Diyanet”, “Millî Eğitim”, “Basın-Yayın”… gibi kuruluşlar vasıtasıyla bünyede güçlendirmeler yapmakta ve benliğini ilelebet devam ettirmek için çâreler aramaktadır.

Bir yandan iç ve dış terörle mücadele ederken bir taraftan da yarınların bekçisi olacak gençliğimiz üzerinde yapıcı eğitim çalışmalarına odaklanmış bulunmaktadır.

“Diyanet Teşkilâtı”nın, yurt sathına yayılmış 90 bin camisindeki “Yaz Kursları” yanında haftalık “Cuma Vaaz ve Hutbeleri”  bu hususta müspet/yapıcı teşebbüslerdendir…

Diyoruz ve bu konuda “Muhterem Cami Görevlisi Hocaefendilerimizden”, özellikle de bu yaz aylarında, Cuma namâzlarına gelen yeni musalli gençleri/kişileri doğru olarak eğitmesi bakımından, onlara sık sık cami adâbından ve burada işlenmesi muhtemel günâhlardan bahsetmesini, namâz ve ibâdetlerinin kabul olması şartlarını bir bir, usanmadan anlatmasını diliyor, diliyoruz…

Ve de bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı başbaşa bırakıyoruz… Kalbî sevgi ve saygılarımızla…

= = = * = = = 

Korkma “Hocam söyle, sünneti-farzı”;

Eskiden nasıldı, cemaat tarzı?

“Şeriât” kaplasın, küre-i arzı!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Câmi-mescîd” nedir, “Allah’ın evi”;

“Edeb-erkân” yeri, “kârlar mânevî”;

“İlm-ü irfân” ile, gönülden “sevi!..”

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Tatil Kıyafetli”, “Şortlu Adamlar”;

“Baş açık-çorapsız”, bundan ne anlar?

“Klima” çalışır, titreşir “fanlar!..”

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Ayaklar” uzanmış, “Kıbleye” çıkar;

İçmiş “sigarayı”, “ter” ile kokar;

Bir elde “telefon”, “mesaja” bakar!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Namâz kılanların”, önünden geçme;

Nerde bir boşluk var, yerden yer seçme;

Gömleğinden üç-beş, düğmeyi açma!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Namâz” “yarım” değil, “erkân işi”dir;

“Tadili” olmazsa, “şeytân işi”dir;

“Borç öde-sevâb al”, “irfân işi”dir!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Hutbe” “vaaz” değil, “Mevlîd” hiç değil;

 “Namâz Erkânı”ndan, vermeden meyil;

Ne sağa-sola dön, yanlara eğil!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

Ne “konuş”, ne “sus” de; “edeble” dinle;

Oynama ayağınla, hele elinle;

Kalb ve kulaklar hep, ola seninle!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da girilir, şu kapı anlat!..”

 

“Tespih”te, “duâ”da; “acele” etme;

“Sub… Sub”lar deyip de, “hervele” gitme;

Erken çıkmak için, cemaat itme!..

“Söyle Hocam söyle, adâbı anlat;

Nasıl da çıkılır, şu kapı anlat!..”

 

KAYIKÇ’Ali der ki, “Hocam elçidir”;

“Dîn-i İslâm” için, burda bekçidir;

“Onun yaptıkları, bize ölçüdür!..”

“Söyle Hocam söyle, adâb-ı anlat”;

“Namâz dîne direk, ve yapı anlat!..”(*)

 

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

Sn. Rasim Bolbol da köşe yazısında; muhterem “İl Müftüsü Hocamız Veysel Çakı” Beyefendinin haklı ve yerinde bir tespiti ile “Allah’ın huzuruna çıkamayacak kıyafetle camiye gelinmesi doğru değil. Düşük bel ve yırtık pantolonlar ibadete uygun düşmüyor” diyerek şer-i bir uyarıda bulunduğu için yaptığı tenkide bâzı kendini bilmez, yüce dînimizin emir ve yasaklarından bîhaber laikçi bir grubun, Diyanet İşleri Başkanlığı’na şikâyette bulunduğunu belirtmekte ve sonra da şöyle demektedir:

Gördünüz, ‘namazda gözü olmayan’  işbu tayfa, hocaefendinin altına imza atılacak sözlerine pespaye bir biçimde itiraz etti. Alnı secde görmemiş tipler, İslamî bir prensibin hatırlatılmasına dahi tahammülleri olmadığını bir defa daha gösterdi.

Müftü Bey’in sözleri, malum medyada olduğu gibi verilse yine neyse. Lakin adamlarda(!) utanma yok.

(…)Kimisi müftünün sözlerini cımbızlıyor, kimisi ise tamamen çarpıtıyor, eğip büküyor; ‘Camiye girişte müftü kriteri’ şeklinde iğrenç bir şekilde ters yüz ediyor!..

Şurası muhakkak ki, en basit bir iş görüşmesine bile gayet özenli giderken, Allah’ın huzuruna lakayt bir şekilde çıkılmaması lâzım gelir. Tabii ki bunları tescilli din düşmanlarının anlamasını beklemiyoruz. Bizim bu din düşmanlarından tek beklentimiz, anlamadıkları hususlara burunlarını sokmamaları. Bilmedikleri konularda yerli-yersiz ahkâm kesmemeleri!..

Siz kendi hayatınızı dilediğiniz gibi yaşayın beyler! Ama dinlerinin gereklerini yerine getiren ve bunun için de İslamî kurallara riayet etmeye çalışan mütedeyyin insanlara da karışmayın lütfen!..

Ne diyelim, cemaatine yalnızca tesettür âyetlerinin tefsirini aktardı diye malum medya tarafından lince uğrayan Dr. İhsan Şenocak’ı kurda-kuşa yem eden Diyanet, umarız Samsun Müftüsü Veysel Çakı’nın arkasında dimdik durur da alçakların hevesleri kursaklarında kalır.”

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

Meslekdaşımız-Kardeşimiz Sn. Rasim Bolbol’u, bu güzel ve yerinde tespitleri karşısında can-ı gönülden kutlarken, kim olduklarını ismen bilmediğimiz bu vatandaşlarımıza da “Senin dînin de İslâmiyet ise, önce bunu,  doğru kaynaklardan doğru öğren, sonra da yaşa ve de söyleyerek-yazarak tebliğ et!.. Öyle; 30’lu-40’lı yılların kafası ile yazıp-çizme ve laiklik arkasına saklanıp da dîne ve dindarlara, onların önderlerine saldırma!..”

Diyoruz ve bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile de Muhterem Müftümüz Veysel Çakı Beyefendiye seslenmek istiyoruz:

= = = * = = =

Söyle Müftü’m söyle, “sünnet-i farzı”;

“6 Ok’çu” hışmı, bunların tarzı;

“Müslüman”a vurur, söz ile gürzü!..

“Laik” geçinen var, “Ateist-Deist”;

“Tebliğ”e devam et, yok bunda beyis!..

 

Söyle Müftü’m söyle, “görevin” senin;

“Cemâat” öğrensin,  “E. Mükellefîn”(**);

“Farz-sünnet” örtüsü, “setr’avret” tenin?..

“Laik” geçinen var, “Ateist-Deist”;

“Tebliğ”e devam et, yok bunda beyis!..

 

Söyle Müftü’m söyle, Rabbimiz râzı;

“Câmi-Mescîd”lerin, çıksın avazı;

“Lâdînî nağmesi”, şeytânın sazı!..

“Laik” geçinen var, “Ateist-Deist”;

“Tebliğ”e devam et, yok bunda beyis!..

 

Söyle Müftü’m söyle, KAYIKÇ’Ali’m yaz;

“Diyanet tebliğ” et, “silkele” biraz;

Yaratan Allah’a, cümleten niyâz:

“Laik” geçinen çok, “Ateist-Deist”;

“Çemkiren çemkirsin”, yok bunda beyis!..

———————————————

(*): Denge Gazetesi-25.08.2017, s. 13

(**): Ef’âl-i Mükellefîn: Ahkâm-ı İslâmiyye (fıkıh bilgileri) demektir ki; farz, vâcib, sünnet, müstehâb, mubâh, harâm, mekrûh ve müfsid’dir.