ALİ KAYIKÇI DERE BAHÇELİ “EY SEVGİLİ”, BEN CEMÂLİN GÖRMEDİM!.. aygıdeğer Okuyucularımız!..1964 senesinde, lise 2’nci sınıfta iken kaleme aldığımız, başta “
Samsunlu Halk Şâirleri” (Samsun 1991) ile “
Türk’ten tâ… Atatürk’e Türk Destanları” (Samsun 2007, 2008) adını taşıyan eserlerimizde (îtikâdî ve mânevî bakımdan hatâlı olarak:) “
Yâ Muhammed, ben yüzünü görmedim” mısraı ile başlayan şekliyle yayınlanmış bulunan, 2012 yılında ise “
TGRT EF Radyosu”nda “
Yâ Resûlallah” tarzında program açılışında dinleyicilere duyurulan “
ilâhî”mizi, bu son hâliyle “
Hem Okudum Hem de Yazdım/1 (Din ve Ahlâk ile Şehr-i Samsun Konulu Köşe Yazısı-Şiirler)” (Samsun, 29 Ekim 2012) isimli kitabımızın 25-26’ncı sayfalarında sunduktan sonra bu defa da başlıktaki gibi değiştiriyoruz. Çünkü:= = = (***) = = =
* “Muhammed, ancak bir Peygamberdir/Rasûldür…” (Kur’ân-ı Kerîm; Al-i İmrân Sûresi, âyet 144’den),
* “Muhammed, sizin adamlarınızdan kimsenin/hiçbirinin babası değildir…” (Kur’ân-ı Kerîm; Ahzâb Sûresi, âyet 40’dan),
* “…Muhammed’e indirilen kitâba inananların/imân edenlerin…” (Kur’ân-ı Kerîm; Muhammed Sûresi, âyet 2’den),
* “Muhammed Allah’ın elçisidir/Rasûlüdür…” (Kur’ân-ı Kerîm; Fetih Sûresi, âyet 29’dan),
* “Hani Meryem oğlu Îsâ da şöyle demişti: ‘Benden önceki Tevrât’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek adı Ahmed olan bir rasûlü/peygamberi müjdeleyici olarak geldim’…” (Kur’ân-ı Kerîm; Saff Sûresi, âyet 6),
* “Ey îmân edenler. (…) Birbirinize yüksek sesle hitap ettiğiniz/bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın/hitap etmeyin! Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan/haberiniz olmadan amelleriniz boşa gider.” (Kur’ân- Kerîm; Hücurât Sûresi, âyet 2),
* “Rasûlün/Peygamberin çağrısını aranızda birbirinize yaptığınız çağrı gibi bellemeyin/kabul etmeyin!..” (Kur’ân-ı Kerîm; Nûr Sûresi, âyet 63’den),
* “Zonguldak’ta yazdığım yazı, “Yâ Muhammed!” diye başlıyordu. Efendi Hazretleri, ‘Onu çıkar oradan, Allahü teâlânın Resûlüne, hâs ismiyle ve nidâ siğasıyla hitap olunmaz!’ buyurdular. ‘Niçin efendim?’ diye sordum. ‘Hayâ meselesi! Allahü teâlâ bile, Kur’ân-ı Kerîmde, sevgilisine, hâs ismiyle nidâ ederek hitap etmedi’ buyurdu.” (
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci-Hayatı ve Hâtıralarıyla Seyyid Abdülhakîm Arvâsî; İst. 2017, s. 274-275),
* “…Büyük sır karşısında yandım, kül oldum. Bizzat Cenâb-ı Allah’ın hayâ gösterdiği sır…- Kur’ân’ın hiçbir yerinde böyle bir hitap yok mu?Kısa ve sert:- (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî): ‘Hiç bir yerinde!’Gerçekten de ‘De ki’ mânâsına ‘gûl’ kelimesiyle başlayan birçok âyette, bu hitaptan sonra isim gelmediği, gözümün önünden geçiverdi. Buna karşılık, birçok tefsircinin, ‘De ki yâ M…’ diye kullandıkları klişelerde kabalık içimi burktu.” (Necip Fâzıl Kısakürek-O ve Ben; b.d. yayınları, 15. Baskı, Ankara 1999, s. 149),* “Peygamberimizin en çok söylenilen ismi ‘
Muhammed’dir. Pek çok öğülmüş, ziyâde beğenilmiş anlamına gelir. Bu isim,
Kur’ân-ı Kerîmde;
Al-i İmrân, Ahzâb, Fetih ve
Muhammed sûrelerinin sırası ile 144, 40, 29 ve 2. âyet-i kerîmesinde dört defa geçmektedir. Saff sûresi, 6. âyet-i kerîmede ise
Hazreti İsâ’nın ümmetine; ‘Hak teâlâyı çok öğen, metheden’ anlamına gelen ‘
Ahmed’ ismiyle haber vermiş olduğu bildirilmektedir.”
(İki Cihan Güneşi HAZRETİ MUHAMMED’İN HAYÂTI-Prof. Dr. Ramazan Ayvallı; 39. Baskı; İst. Mart 2018, s. 447),* “Allahü teâlâ, Kur’ân-ı Kerîmde, her peygambere kendi ismi ile; Muhammed aleyhisselâma ise, “Ey Resûlüm! Ey Peygamberim!” diye hitap etmiştir. Kendisini; ismi ile çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak, uzaktan kendisine seslenmek, yolda önüne geçmek harâm edilmiştir. Başka peygamberlerin ümmetleri, kendilerini isimleri ile çağırırlardı.”
(Prof. Dr. Ramazan Ayvallı-İki Cihan Güneşi Hazreti Muhammed’in Hayâtı; İst. 2015, sy.: 415-416).
aygıdeğer Okuyucularımız!..Yukarıda yazılı bilgileri o yıllarda okumadığımız/bilmediğimiz gibi, o tarihlerde henüz kitaplara da yazılmadığı içindir ki biz de rahatlıkla ve saygısızca “
Ey Muhammed!..(*)”, “
Yâ Muhammed!..(*)” dedik; dahasıyla bu yanlış hitâbetin yer aldığı şiirin bulunduğu kitapları neşreyebildik…Diyoruz ve Hicrî 1443 yılının bu mübârek “
Mevlîd Kandili” ve bir gün sonrasında (18 Ekim Pazartesi günü “
vefât yıldönümü”) vesilesiyle ve dahi düzeltilmiş son şekliyle bu iki ilâhimiz/şiirimizi, yeni kaleme aldığımız bir üçüncüsü ile
Sizleri başbaşa bırakalım istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = ( 1 ) = = = “Ey Sevgili”(*), gül yüzünü görmedim;Mâh cemâlin görenlerden say beni!..Ayağın tozuna yüzüm sürmedim;Tozuna yüz sürenlerden say beni;Yüz sürüp de, erenlerden say beni!..
Ebûbekir, Ömer, Osman, Ali’den
(**)Büyük Sultan Hâcı Bektâş Velî’den
(***);Mevlânâ’yla
Hallâc(***) gibi deliden;Bir pay olsun, alanlardan say beni;Pay alıp da, gülenlerden say beni!..
Karûn kadar zengin olsam n’ideyim?Erenler peşinden Sana gideyim;Emrinle Kayser’e, suâl edeyim;
Selman(**) gibi, olanlardan say beni;Elçi olup, gelenlerden say beni!.. Yanında dönerler pervane gibi;Yolunda bir kişi, bin tane gibi;Uhud’da ol
Ebû Dücâne(**) gibi;Uğruna can verenlerden say beni;Cennet içre, girenlerden say beni!..
= = = ( 2 ) = = = Kâfir Seni bilse, kâfir kalmazdı;Müslim Seni sevse, ayrık olmazdı;
Saddam Sana gelse, belâ bulmazdı;Karikatürcüsü, fitne salmazdı!..
“Yâ Habîbi”(*), Seni anlayamadık;Anlayıp da şöyle, ağlayamadık!..
Kâfir Sana nasıl, dilin uzatır;
Vehhâbî’si nasıl, elin uzatır;Bağban bilse gonca, gülün uzatır;Günâhkâr gözyaşı, selin uzatır!..
“Ey Sevgili”(*), Seni anlayamadık;72 Yolu, bağlayamadık!..
Müslim Seni görse, döner mi geri?Kâfir aklı erse, kanar mı geri?Ay ışığın verse, yanar mı geri?
Cebrâil(****) yanına, iner mi geri?!..
“Yâ Habîbi”(*), Seni anlayamadık;Feryâd ile gönül, dağlayamadık!..
KAYIKÇ’Ali sırra, eren âşıklar;Erip de canını, veren âşıklar;Cennet gülün bur’da, deren âşıklar;Ölerek hayâtı, gören âşıklar!..
“Ey Sevgili”(*), Seni anlayamadık;Müslümanca dünyâ, sağlayamadık!..
= = = ( - 3 - ) = = =“Yâ Habîbî, yâ Aynî”: “Sevenler Sevgilisi”;“Gören Gözün Nûru”sun,
“Resûllerin Pîri”sin;
“İlk ve Son Peygamber” Sen, “Nebîler Bilgilisi”;Kim demiş “
Vefât etti”, “Ravzâ’da Sen Diri”sin;
“Dünyâ ve Âhiret”in,
“İlk ve Son İlgilisi!..” “Yâ Habîbî, yâ Aynî”: “Sahâbîler Sevdâsı”;“Anne-Baba Fedâsı”, “Seçilmişler En Hâsı”;“Rûh ve Can’da Peygamber: Kulluk Olmuş Dâvâsı!..”Kim demiş “
Vefât etti”, “Ravzâ’da Sen Diri”sin;Var oldukça bu hayât,
“Yaşar O’nun Dünyâsı!..” “Yâ Habîbî, yâ Aynî”: “Tabiîn: İyi” dedin;
“Onlarla perçinleyin, îmân-sevgiyi” dedin;
“Sonra Tebe’-tâbiîn, yayar bilgiyi” dedin!..Kim demiş “
Vefât etti”, “Ravzâ’da Sen Diri”sin;
“Hâdis: Bağlar Kur’ân’a, artır ilgiyi” dedin!..
“Yâ Habîbî, yâ Aynî”: “Âşıkların Aşkı”sın;
“Gönül Sarayları”nın,
“Zirvedeki Köşkü”sün;
“Hû!.. Diyen Dervişler”in, “
Seherlerde Meşkı”sın!..Kim demiş “
Vefât etti”, “Ravzâ’da Sen Diri”sin;
“Dünyâ”da bir
“başka”ydın,
“Ukbâ’da Bir Başka”sın!..
“Yâ Habîbî, yâ Aynî”: “Dünyâ-Ah’ret Sen”le var;
“Sana Âşık Olan”ın, olmaz kabri asla dar;
“Cennet’e Giden Köprü”, ulaştırır o mezar!..Kim demiş “
Vefât etti”, “Ravzâ’da Sen Diri”sin;
“Son Sefer’e Çıkan”a, orası olur hazar!..
“Yâ Habîbî, yâ Aynî”: “Kayıkç’Ali” bir
“Âşık”;“Âşıkların aşkı”ndan, O’na da ver bi kaşık;
“İbâdet” ve
“kulluk”da,
“günâh-sevâb” karışık!..Kim demiş “
Vefât etti”, “Ravzâ’da Sen Diri”sin;“
Gören Göz’ün Nuru”sun, “
Resûllerin Pîri”sin!..
--------------------------------------------------------- (*): Sallallahü aleyhi ve sellem… (Hece yönüyle hitap: “
Yâ Muhammed” şeklinde idiyse de “edeb ve mânâ”açısından bu şekil tercih edilmiş, bunda TGRT EF Radyosu’ndaki bir tanıtım anonsu da “ilk uyarıcı” olmuştur.)
(**): Radiyallahü anhüm ecmain…
(***): Rahmetullahi aleyhim ecmain…
(****): Cebrâil aleyhisselâm
BİR “MESAJ”A 7 “CEVAP”/”VÂSİYET”aygıdeğer Okuyucularımız!..Önceki gün “Gelin Hanım” bir mesaj atıp sordu: “Nasılsınız?”
“
Kayınpeder Kayıkçı”, “
Baba Kayıkçı” ve “
Dede Kayıkçı” olarak aklıma “
farklı farklı” cevaplar vermek geldi. Sonra da kalem kâğıda sarıldığımda orta aşağıda okuyacağınız “yazı-şiir-vâsiyetnâme” çıktı.Daha sonra ise 24 Ocak 2018 tarihinde, (o yıllarda “
Köşe Yazıları” yazmakta olduğumuz “Denge Gazetesi”nde neşrettiğimiz şu “
Vedâ” notu zihnimize düştü:
(Saygıdeğer Okuyucularımız!.. Her işin bir “başlangıcı” olduğu gibi elbette ki bir de “sonu” vardır. Yıllar önce başlamak suretiyle bu gazetenin sütunlarında Sizlerle beraber olduk. Çeşitli acı-tatlı olayların yansımalarını değerlendirdik. Nasip buraya kadarmış diyoruz ve bu “Köşe Yazımız” ile de Sizlere “vedâ” etmiş oluyoruz… Allahü teâlâya emânet olunuz… Kalın sağlıcakla… Ve’s-selâmü alâ meni’t-tebe’âl- Hüdâ!..)Hicrî 1443 yılının bu mübârek “
Mevlîd Kandili”ni ihtivâ eden “
Rebî’ul-evvel” ayında ve (Milâdî takvime göre de
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)in “
vefât yıldönümü” olan 18 Ekim Pazartesi günü vesilesiyle biz de hem “
Gelin Hanım”ın suâline bir cevap verelim ve hem de bilvesile umumi bir “
vedâlaşma”da bulunalım istedik ve dahi aşağıdaki metni kaleme aldık…Diyoruz ve
Sizleri bu yazımızla başbaşa bırakırken aynı zamanda da ikinci bir “
Vedâ Mesajı” ile “varsa, haklarımızı helâl ettiğimizi bildiriyor, şu veya bu sebeple kırmış-üzmüş isek bizi bağışlamanızı istirhâm eyliyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…= = = (***) = = =
Kayıkçı Dede, her gün
yazıyorsa: İyidir!..
Kayıkçı Nine, hafta günü çarşı-pazar
süzüyorsa: İyidir!..
Kayıkçı Kız Evlât, tesettürlü
geziyorsa: İyidir!..
Kayıkçı Erkek Evlât, 5 vakitte cemaati
özlüyorsa: İyidir!..
Kayıkçı Kız Torun, çeyizini
düzüyorsa: İyidir!..
Kayıkçı Erkek Torun, problemleri
çözüyorsa: İyidir!..
Kayıkçı Gelin Hanım, şeytânını
üzüyorsa: İyidir!..= = = (***) = = =
Bir “suâle”, yedi cevap yazmışım; “İşin sırrı”, buradadır bil Gelin!..Niyet “hâlis”, bunu böyle sezmişim;İsterim ki, ömür boyu gül Gelin!.. Bu “cevaplar” nasîhattir bilene; “Kısa söz”den, “uzun dersler” alana; Beş vakitte, “namâzını” kılana;İsterim ki ve Sen dahi kıl Gelin!.. Bu “cevaplar”, “vâsiyettir” tutana; Gün gelince, “rahmet olur” atana; Bunlar “nîmet”, cennetimiz vatana;İsterim ki, gözyaşını sil Gelin!.. KAYIKÇI’dan Kayıkçı’ya birkaç söz; Nasîhat de, vâsiyet bil; özden öz; Gönül görür, görmese de bakan göz; Samsun yakın, Bursa ırak, (…) mil Gelin!..