“DİL=VATAN”DIR, “VATAN=DİL”; HER “KELİME=SINIRTAŞ!..”  « Samsun Haber | Samsun Son Dakika Haberler

SAMGİAD Matematik Okulu’nda 23 Nisan Etkinliği

EĞİTİM, GÜNDEM, SİYASET, Yerel haber

İLKADIMLI ÖĞRENCİLERDEN ATIK PİL TOPLAMA PROJESİNE DESTEK

EĞİTİM, EKONOMİ, GÜNDEM, SİYASET, TEKNOLOJİ, Yerel haber

“Yeni Çağın Odak Noktası Akıllı Ulaşım Sistemleri”

EKONOMİ, GÜNDEM, OTOMOBİL, SİYASET, TEKNOLOJİ, YEREL HABERLER

1991 MEZUNLARI SINIFLARINDA BULUŞTU

EĞİTİM, GÜNDEM, SİYASET

     “DİL=VATAN”DIR, “VATAN=DİL”; HER “KELİME=SINIRTAŞ!..” 

DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI 

 

            “DİL=VATAN”DIR, “VATAN=DİL”; HER “KELİME=SINIRTAŞ!..” 

                                                                (“30 Mart-05 Nisan/Kütüphaneler Haftası” Üzerine Bâzı Düşünceler)

 

* “(Her şeyi) yaratan Rabbinin adıyla oku!.. O keremine nihayet olmayan Rabbindir. Ki, kalemle yazı yazmayı öğreten O’dur… İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.”  (Kur’ân-ı Kerîm; Alâk Sûresi; âyet 1, 3, 4-5)

* “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sâhipleri ibret alırlar.”  (Kur’ân-ı Kerîm;  Zümer Sûresi; âyet 9)

* “İlim öğrenmek, her Müslüman üzerine farzdır.”,  “Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar (nafile) ibâdet etmekten daha sevâbdır.”,  “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz ve çalışınız!”, “İlim Çin’de de olsa alınız!”,  “Hikmetsiz kalb, harap ev gibidir. Şu hâlde öğrenin, öğretin! Fıkıh öğrenin, câhil olarak ölmeyin! Çünkü Hakk teâlâ, cahillik için mazeret kabul etmez.”, “Hayra yol gösteren (sebep olan) yapan gibidir.”, “Müslüman hayırlı olur. Haset edince hayr kalmaz.”, “En hayırlınız, Kur’ân-ı Kerîmi öğrenip öğreteninizdir.”, “Ya hayr söyle, ya sükût et (sus)”, “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”, “Müslümanların hayırlısı, Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu (zarar görmediği) kimsedir.”,  “Dîn, nasîhattır.”, “Benim ümmetim, bâtılda ittifak etmez.”, “İyi bir iş yapmaya niyet edip de yapamayana, tam bir iyilik yapmış gibi sevâb verilir. Niyet edip yaparsa, on mislinden 700 misline, hatta daha fazla sevâba kavuşur. Kötü bir işe niyet edip de yapmayana, yapılmış tam bir iyilik sevâbı verilir, niyet edip de yapana ise sâdece bir günâh yazılır.”,  “Bâzı şiirler, elbette apaçık bir hikmettir…”, “Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen alır.”,  “Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiirler de vardır…”,  “Şâir Hassan’ın sözleri, düşmana ok yarasından daha tesirlidir…”,  “Şiir, bir söz ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir…”     (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)

* “Öldükten sonra yaşamak isterseniz, ölmez bir eser bırakınız!..”  (Hz. Ali “k. veche”)

 *“Kitap, istikbâle yollanan bir mektuptur.”    (Mevlânâ Celâleddîn Rûmî “r. aleyh”)  

* “Bir şehir için olmazsa olmaz üç şey vardır: Kanalizasyon,  hamam, kütüphâne. Kanalizasyonla şehrin kirlerini yıkarız, hamamda bedenlerimizi, kütüphânelerde ise rûhlarımızı…”   (Fâtih S. Mehmet Hân “r. aleyh”)                               

* “Bilgilerin doğru olması kâfi değil. Esas olan yazarıdır. Yazarının rûhâniyyeti satırların arasında dolaşır. Yazan ihlâslı birisi ise, okuyan istifâde eder. İhlâslı değilse, fâsıksa, habîs rûhu kitâba aks eder. Okuyan zarar görür de haberi bile olmaz. İşte, Müslümanlar böyle kitâpları okuyunca kalblerinde bir kararma meydana gelir. Kitâbı yazan, yazdığından daha mühimdir. Temiz su, temiz borudan geçerse temiz olur. Temiz su, pis borudan geçerse temiz olur mu? Pis borudan akan sudan şifâ olmaz.” (Hüseyin Hilmi Işık “r. aleyh”: Eyüp/İstanbul,1911- Eyüp/İstanbul, 2001) 

* “Kitap insanı, insan dünyâyı değiştirir.”   (Hekimoğlu İsmail/Ömer Okçuoğlu)                                                              

* “Dünyâyı nasıl insansız düşünemezsek, insanı da kitapsız düşünemeyiz.” (Suut Kemâl Yetkin

*   “Geçmiş, geleceğin malzemesidir.” (Cemil Meriç)

 *  “Bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir… Mutlak hakikat Allah’tır…”,  Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolundan arama işidir… Şiir, türlü tecelli yoluyla Allah’tan gelir; ve bütün bu perdeleri devirerek Allah’a yol açmaya doğru gider…”,  “Şâir odur ki; renk, çizgi, ses, ahenk, hacim, pırıltı, ışık, buud, hareket, eda, mânâ, her tecelliyi şiir, şiiri de Allah için bilir…”, “Renk renk hâtıralarım,  oda oda silindi/Anne kokan bir Türkçem vardı, o da silindi.”  (Necip Fâzıl Kısakürek“r. aleyh”Çile)

*  “Et-tekraru hasen, velevkâne yüzseksen!” (Atasözü)

“Şâir, milletin göğsünde kalbi gibidir; şâiri olmayan bir millet, bir yığın topraktır.” (M. İkbal)

*   “Dünyâ güzeldir ama bir şâirin gözüyle daha da güzel olur.” (Goethe)

*  “Bırak beni haykırayım/Susarsam sen matem et/Unutma ki, şâirleri haykırmayan bir millet; Sevenleri toprak olmuş, öksüz çocuk gibidir.”  (M. Emin Yurdakul)

“Şiir öyle bir kaptır ki, onun içine temiz olmayan şeyler atılmaz.” (Yavuz Sultan Selim “r. aleyh”-Türklerin Altın Kitabı; Tercüman Gazetesi Yy. İstanbul 1990, C. 3, s. 509)

*  “Kimi zaman ciltler dolusu kitabın yapamadığını bir şiir yapar.” (N. Kemal Zeybek-Eski Kültür Bakanı; Tercüman Gazetesi; 15.02.2006, s. 8)

*  “Şiir; gönlün, aşk denilen muazzam, muazzez, müzeyyen, mükemmel, mümtaz, feyizli, fazîletli ve edebli vasıflarıyla göz kamaştıran ve akl-ı selîmle müşterek, esrarlı câzibenin şahlanışıdır.” (M. Hâlistin Kukul-Uyanmak Zamanı; s. 432)

*  “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!” (Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, s. 9)             

 

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

30 Mart-05 Nisan 2020” tarihleri arasındaki içinde bulunduğumuz hafta; bilindiği üzere, Kültür Bakanlığı tarafından “56. Kütüphaneler Haftası” olarak düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanmak üzere programlanmışsa da malûm virüs salgını sebebiyle “diğer etkinlikler” gibi bu da yapıl(a)mayacaktır.

Bu vesile ile biz de; ilimiz, bölgemiz, hatta ülkemiz bakımından yüz akı bir şahsiyet olan ve “Kültür-Sanat Yazıları” ile haklı bir şöhrete kavuşmuş bulunan ““Emekli Öğretim Görevlisi ve Şâir ve Yazar M. Hâlistin Kukul Hoca”mızdan bahisle bu haftayı değerlendirmek istedik…

O”;   “3 çeyrek asır”a ulaşan yaşı yanında, belki de “asırlara hitap eden yazı ve örnek fikirleriyle de örnek bir şahsiyet ve ağabeydir” diyoruz ve bunu da 1 Kasım 2017 günlü mahalli/yerel bir gazetemizde “Yahya Kemâl’in Türkçe Anlayışı” başlığı altında yayınlanan “edebî makâle”sini hatırladıktan sonra, bütün kalbimizle inanarak bir kere daha söylüyoruz…

Bunu söylerken bir taraftan da O’nun adı geçen yazısına tekrar tekrar göz atmaktan kendimizi alamıyoruz:

“Üstâd” bu makâlesinin giriş bölümünde aynen şöyle demektedir:

“Her büyük edîb veya şâirin mutlaka üst seviyeli bir dil dâvası vardır ve her büyük edîb veya şâir, bir yandan icrâ ettiği edebî san’atı dil vasıtasıyla olgunlaştırırken, diğer taraftan da, o dili, san’atının kudreti nispetinde zenginleştirip tekâmül ettirir.

Yâni, onu, sâdece bir vâsıta olarak kullanmakla kalmaz, ona duyduğu sevgi ve hürmetten dolayı da, san’atıyla eş zamanlı olarak, yardımcı unsurlardan da faydalanarak, ikmal eder, takviye eyler; Üstünleştirme gayreti içinde bulunur: Kendisine yapılan yardımı, karşılıksız bırakmaz.

Şunu unutmamak gerekir ki, târih boyunca, Türkçe sevdâlıları hep olmuştur. Bunlar; zaman zaman, kıymetli ilim adamlarımız, zaman zaman da edîb ve şâirlerimiz arasından boy göstermişlerdir. Burada şunu ifade edeyim ki, Türkçe yazmak ile, Türkçe sevdâlısı olmak, Türk’e dost ve yâren olmak başka başka şeylerdir.”

Sonrasında ise sözü “Büyük Dil Ustası, Şâir ve Yazar Yahya Kemal”e getirmekte ve şunları söylemektedir:

“ ‘Bu dil (Türkçe) ağzımda annemin sütüdür’ diyen Yahya Kemâl’in,  ‘Edebiyâta Dâir’ adlı eserindeki şu görüşleri, inanıyorum ki, dünyâ Türklüğüne gelecekte de ışık tutacak mahiyettedir. Ehemmiyetine binaen, bu bölümü aynen naklediyorum:

“Lisan bahsi açıldıkça hâlâ mı o bahis? Diyerek bezginlik gösterenler, bana, acınmaya lâyık, gözlerini gaflet bürümüş, en zavallı kayıtsızlar gibi görünüyorlar. Vatan bahsi açıldığı bir yerde hâlâ mı o bahis; diyecek bir Türk, menfûr bir kayıtsızlık göstermiş sayılır. Bu telâkki, lisan bahsine olan kayıtsızlığa karşı da bu derece vâriddir.

Vatan fikri bizde dâimâ vardı; fakat, Namık Kemal’in bu fikri kalbimizde yeni bir nefesle uyandırdığı günden beri daha uyanığız. Onun vatan fikrini uyandırdığı gibi, bir diğer Türk şâiri çıkıp da lisan fikrinin kudsîliğini uyandırsaydı bize öğretseydi ki:  Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçedir, bu bağ öyle metîn bir bağdır ki vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar.

Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve rûhu Türkçedir. Bu bağ, milyonlarca Türk’ü bugün birbirinden ayırmıyor; fakat dimağdan dimağa kalbden kalbe geçmiş bir teldir ki, yarın Türk edebiyâtının âteşîn, feyyâz, ceyyid (iyi, hoş, lâtif) bir devresi açılırsa, millî rûhu bir elektrik seyyâlesi gibi bütün o dimağlar ve kalblerden geçirerek bu kitleyi yekpâre bir hâlde ayağa kaldırır.

Heyhât bir kimse zuhûr edip de lisan fikrini kafalarımızda kudsîleştiremedi. Türkçeyi sevmiyor değil seviyoruz. Fakat tıpkı, vatan’ı Nâmık Kemal’den evvel sevdiğimiz gibi. Bu kâfî değil. Lisan fikri bizim kafalarımızda henüz tâlî bahislerle yer tutmuş bir fikirdir. Zannediyoruz ki, bu bahisle ancak lisan meraklıları, edîbler, muallimler alâkalıdırlar. Ah bu gaflet, gafletlerimizin en büyüğüdür. ” (Yahya Kemâl-Edebiyâta Dâir; İstanbul 1971, s. 83)

 

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

Bu zamana kadar pek çok “Kültür-Sanat” yazısı okumuş hatta yazmış, “Samsun’da Kültür-Sanat/1-2”, “Hem Okudum Hem de Yazdım/3 (Dil ve Millî Kültür Konulu Köşe Yazısı-Şiirler adında eserler de vermiş, “Ansiklopediler” yayınlamış bir kişi olarak, rahmetli “Yahya Kemâl”ın bu tespiti,  “Sn. Kukul Hocamızı” etkilediği gibi O’nun bu vurgulaması sayesinde, makâle bizi de oldukça sarstı ve derin derin düşündürdü…

Nasıl düşündürmesin ki?..

Gerek; “Tarihçi James Harper, Truvalı General Turkos’un ‘Türk’ kelimesi olduğunu söylemesi, İstanbul’un fethinden önce Kardinal İsodore’nin Vatikan’a yazdığı mektupta Fâtih Sultan Mehmed Hân’dan ‘Truva Prensi’ diye bahsetmesi ve de şehir fethedildikten sonra da Fâtih’in, “Truva’nın intikamını aldık” demesi, Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkan’ın, “Truvalılar Türk, hem de Öntürkler kavmindendir. M.Ö. 3.200’de Mezopotamya’dan Çanakkale’ye göç ettiler. Bunlara Avrupalılar Etrüsk dediler. (E) ekini eklediler. Trüsk ise Türk demektir. Truva’nın işgali ile Orta Asya’ya göç ettiler. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya gelen Türklere Bizanslılar, ‘Truvalılar intikam ve öç almak için geri geliyorlar’ dediler.”  (M. Necati Özfatura-Türkiye Gazetesi; 5.6.2004, s. 16)

Şeklinde verilen bilgiler ve gerekse “Prof. Dr. Necati Demir”in, “Hacılar ilçesinde yapılan kazılarda, ortaya çıkan eserler; bizim eserlerimizdir. Sümer, Babil, Asur, Akad, Etrüsk (Etrüskler yani Truvalılar), Mısır, Aztek, Maya, İnka, Eti (Hitit) biz Türklerin öbür adlarıdır.” (Mustafa Bilgi Işıktürk-Anayurt Gazetesi; 2.5.2005, s. 9)

Şeklindeki açıklamaları; diğer taraftan “Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necati Demir” tarafından yapılan bir açıklamaya göre; M. Ö. 2.500-2.400 yıllarında Hazar Gölü çevresinde otururken batıya göçen ve Türkçe konuşan bir kavim olan “Kut Kavmi”nin Türk kökenli olduğu, Karadeniz kıyı şehirlerinin kuruluş temeline inildiğinde yörenin “Kotyora/Kut Yöresi” adıyla Trabzon-Ordu-Sinop gibi şehirlerin anıldığı, ayrıca Kutlar’la ilgili yer adlarının da bulunduğu ve bunların 1455’te “Kutlucalı”, “Kutlulu (Bolaman)”, Kutlulu” (Bozat) adlı karyelerin mevcut olduğu, Mesudiye ilçesi Derinçay köyünün eski isminin de “Kotana”, Trabzon’a bağlı Çaykara Demirli köyünün eski isminin “Kotu”, Araklı ilçesi Turnalı, İyisu ve Pervane köylerinin ortasındaki tepe isminin “Kudula”, Trabzon yaylâlarından birinin adının “Kuti”,  Yomra’ya bağlı Oymalı köyünün önceki isminin “Kodil”, Maçka’nın Ormaniçi köyünün eski adının da “Kodila”, Canik’te “Kutluca Baba”, Reşadiye’de “Kutlucaviran” gibi isimlerin (kelimelerin) hepsinin de bu Türkler tarafından verildiğine dair(Bkz: Yenises Gazetesi-25.02.2008) iddiaları,

Öte yandan; “Fransız Dilbilimci Dumesnil’in “Amerikan Yerlileri/Kızılderililerin kullandığı 320 kelimenin Türkçe ile aynı” olduğunu söylemesi, “Amerikalı Târihçi Ord. Prof. Dr. Denis Sinor’un araştırmalarına göre de çok ciddi benzerliklerin olduğunu;  Yat-kı: Yatılan ev, Yanunda: Yanında, Missigi: Mısır, Tepek: Tepe, Hu: Selâm, Türe: Töre, Tete: Dede, Yu-mak: Yıkamak, Köç: Göç, Tekun: Tekin, Atağ: Ata, Yaşıl: Yeşil, Çakira: Çakır, Kün: Gün” gibi ortak kelimelere rastlanması (Bkz: Türkiye Gazetesi-09.11.2010, s. 5) bize, onların atalarının kuzeyden (Bering Boğazı) üzerinden gelmiş Asya kökenli ve Türklerle akraba olduklarını âdeta haykırıyor olması,

Ve nihayet “Târih Araştırmacısı-Yazar Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci”nin “Türkiye Gazetesi”nin 3 Eylül 2008 günlü nüshasındaki “Eski Türklerin benimsediği temel inanç ve amel esasları, İslâmiyet ile büyük bir benzerlik göstermektedir. Cenâb-ı Allah’ın her kavme ve millete peygamber gönderdiği inancı nazara alınarak, Türklere de peygamberler göndermiş olması mümkündür. Bu peygamberler; insanlara inanç, amel ve ahlâk esaslarını bildirmiş olmalıdır. Eski Türklerde; ‘Çalap=Allah’, ‘Uçmağ=Cennet’, ‘Tamu=Cehennem’, ‘yükünç=secde, namâz’, ‘Uluğ-gün=Kıyâmet’, ‘yek=şeytân’, ‘yazuk=günâh’ gibi dinî tabirler vardır. Bunların her birinin karşılığı İslâm dîninde de görülür. (…) Orhun Kitâbelerinde; ‘Üstte mavi gök, altta yağız yer yarattıkta, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış’ denilerek bunların mahlûk olduklarının açıkça ifade edilmesi ve yine onların ‘Tengri yapar, Tengri yaşar’ inancına göre ‘Tengri’ mahlûk değil, Hâlıktır, Yaratandır. Nitekim Orhun Kitâbelerinde geçen ifadeler, bunu çok açık ve kat’î şekilde göstermektedir.” Şeklinde vurgulaması,

Ve dahi  “Refik Özdek” tarafından kaleme alınan “Tercüman Gazetesi” yayını olarak 1990 yılında neşredilmiş bulunan “Türklerin Altın Kitabı” adlı eserin ilk cildi 31’inci sayfasında neşredilmiş bulunan; 1970 yılında, Kazakistan’ın Esik kasabasında açılan bir kurgandan çıkarılan “Altın Elbiseli Adam”ın mezarından elde edilen, M.Ö. 5’inci yüzyıla ait gümüş kap üzerindeki iki satırlık yazıdaki “Tigin (Han’ın oğlu) 23’ünde öldü, Isık (Esik) halkının başı sağ olsun” ifadesi,

Bizi;  rahmetli “Yahya Kemâl’in” yerindeki teşhis ve tespitine götürmüş ve velev ki basit görülen bir kelimenin, bir deyimin, bir yer isminin, hatta bir cümlelik hâtıranın, ne kadar önem arz ettiğini bir kere daha gözler önüne sermiştir…

Diyoruz ve de bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı başbaşa bırakıyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…

= = =* = = =

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Sınırtaş”;

“Nerde senden kelime, ora senin vatandaş”;

“Oradaki insanlar, olmasın senle kandaş!..”

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Bir Yurtdaş”;

“Her Yurtdaş” bir “TC”dir, her “TC’li Ülküdaş”;

“Ülkü=Gâye” olunca, “fikirler olur kardaş!..”

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Bir Tapu”;

“Târihî Eserlerde”, “tescile açar kapu”;

“Bir başka dil”i öğren, “ilimde olmaz tabu!..”

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Bir Senet”;

“Uzaklarda bir tablet”, tablette bir alâmet”;

“Senin dilinden” ise, “karar” çıkar nihayet!..

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Bir Köprü”;

“Köprü”yü yıkmak için, “Agop’lar” olmuş “törpü”;

“Ataç” dîne saldırmış; ne ahlâk var, ne “örfü!..”

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Bir Eser”;

“Uydurukça=Çatal Dil”, “târihle bağı keser”;

“Eseri olmayanın, yerinde yeller eser!..”

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

“Dil=Vatan”dır, “Vatan=Dil”; her “Kelime=Bir Mabed”;

“Burada sen yaşadın, hayât sürdün=Alâmet”;

“Ezân=Hakk’a çağırır”, “namâza ise kâmet!..”

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”dir!..

 

KAYIKÇ’Ali tekrar et, “Duysun Sağır Sultanlar:

Dil=Senin kimliğindir”, “Pasaport”tan kim anlar?

“Dile vize gerekmez, ısınır ona canlar!..

“Vatan” “harita” değil, “dilin vardığı yer”dir;

“Kelime” sözcük olmaz, “cihâd eden asker”