“CEHENNEM LİSANI”, “2 CEHÎMLİK!..” « Samsun Haber | Samsun Son Dakika Haberler

           “CEHENNEM LİSANI”, “2 CEHÎMLİK!..”

DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI

                                               “CEHENNEM LİSANI”, “2 CEHÎMLİK!..”

 

* “Eski Van Milletvekili merhum İbrahim Arvas Bey (“Tarihi Hakikatler” adlı eserinde) anlatmıştı. Lozan’ın gizli protokollerinde şu maddeler varmış: …3-Türkiye İslâm’dan ve İslâm dünyâsından uzaklaştırılacak.”  (Mehmed Şevket Eygi-Millî Gazete; 26.02.2017, s. 3)

* “(Her şeyi) yaratan Rabbinin adıyla oku!.. O keremine nihayet olmayan Rabbindir. Ki, kalemle yazı yazmayı öğreten O’dur… İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.”  (Kur’ân-ı Kerîm; Alâk Sûresi; âyet 1, 3, 4-5)

* “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sâhipleri ibret alırlar.”   (K. Kerîm/Tibyân Tefsiri;  Zümer Sûresi; âyet 9)

*  “Onlar, Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise nûrunu tamamlayacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar.” (K. Kerîm; Saff Sûresi, âyet 8)

*   “Ey îmân edenler; Yahûdî ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğruya iletmez.”(K. Kerîm; Mâide Sûresi, âyet: 51)

*   “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahûdîler ve ne de Hıristiyanlar, asla senden râzı olmazlar.”  (K. Kerîm-Bakara Sûresi, âyet: 120’den)

*   “Zulmedenlere meyletmeyin (yakınlık göstermeyin) ki, size ateş dokunur ve Allah’tan başka dostlarınız da yoktur, sonra kurtulamazsınız”  (K. Kerîm; Hûd Sûresi, âyet 113)

*  “İçinizden iyi ve yararlı olana dâvet eden,  doğru olanı emreden bir topluluk çıksın. İşte gerçek kurtuluşa kavuşanlar onlardır.”,  “Siz Müslümanlar; insanlığın iyiliği için çıkarılmış bir topluluksunuz, doğru olanı emreder, eğri olandan insanları sakındırırsınız.”, “Ey îmân edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin! Sizi şaşırtmakta kusur etmezler, işlerinizin sarpa sarmasını arzu ederler. Görmüyor musunuz buğzları ağızlarlından taşmakta…”  (K. Kerîm; Al-i İmrân Sûresi, âyet 104, 110,  118)

“Güzel bir söz; kökü yerde sabit, dalları semâda olan güzel bir ağaç gibidir. Yemişlerini Rabbinin izniyle her zaman verir. Habîs (kötü) bir söz de yerinden sökülmüş, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.”  (K. Kerîm/Tibyân Tefsîri; İbrahim Sûresi, âyet: 24-26)

“Habîs söz söylemek, habîs adamlara lâyıktır. Habîs adamlara, habîs kelâm yakışır.”(K. Kerîm/Mevâkib Tefsîri; Nûr Sûresi, âyet: 26)

*  “Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen alır.”, “Büyüleyici sözler gibi, hikmetli şiirler de vardır…”,Şâir Hassan’ın sözleri, düşmana ok yarasından daha tesirlidir…”, Şiir, bir söz ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir…”,“Kötülüklerin en kötüsü, Allahü teâlâya inanmamak, ateist olmaktır.”, “Benim ümmetim, bâtılda ittifak etmez.”, “İyi bir iş yapmaya niyet edip de yapamayana, tam bir iyilik yapmış gibi sevâb verilir. Niyet edip yaparsa, on mislinden 700 misline, hatta daha fazla sevâba kavuşur. Kötü bir işe niyet edip de yapmayana, yapılmış tam bir iyilik sevâbı verilir, niyet edip de yapana ise sâdece bir günâh yazılır.”,“Îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek mânâda îmân etmiş olamazsınız!”, “Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, Müslümanları sevmek ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.” ,“İnsan, dünyâda kimi seviyorsa, âhirette onun yanında olacaktır.”, “Kim kendini bir kavme benzetirse, onlardandır.” (Hz. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”)

* “Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Mademki böyledir, o hâlde Allahü teâlâya ibâdet edenlerle beraber bulun, onları sev!..” (İmâm-ı Şâfiî “r. aleyh”: Gazze-H. 150/M.767, Mısır-204/820)

* “Söz ola kese savaşı,söz ola kestüre başı/Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ide bir söz

Kişi bile söz demini, dimeye sözün kemini/Bu cihân cehennemini, sekiz uçmağ ide bir söz.” (Yûnus Emre “r. aleyh”)

*  “Türkiye’ye gideceğim. Yeryüzünde iki Türk var ise, biri mutlaka benim. Ben Türk’üm, ama Jön Türk değilim.”,  “Arabî nübüvvet lisanı, Osmanlıca devlet lisanı, Uydurukça ise cehennem lisanıdır.” (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “rahmetullahi aleyh” Efendi; Van/Başkale, 1865-Ankara/Bağlum, 1943)

*“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma-yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”  (İsmet İnönü-Hâtıralarım; C. 2) (*)

* “Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir.”, “Muhammed birdenbire Allah’ın Resulümüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O Arapların ahlâk ve âdetlerinin pek fena ve pek iptidaî ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için, tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.”, “Hakikatte Peygamberin ilk söylediği Kuran ayetlerinin ne olduğu kat’i surette malûm değildir.  Muhammed uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu.”,  “Muhammed cinlerin vücuduna samimi olarak inanmıştı.”  (“Tarih II-Ortazamanlar”; MEV İstanbul 1931, s. 89, 90 ve 91)

* “Kahrolsun Şeriat Hükûmeti”,“Artık 1935’teyiz. On iki senelik bir müddet zarfında, yeni Türk, kendine yeni bir ruh, yeni bir ahlâk, yeni bir tarih, hattâ,Allah’ı artık Tanrı diye andığı için, diyebilirim ki yeni bir Allah yaratmıştır.”(Moiz Kohen/Tekin Alp-Kemalizm; İstanbul 1936, s. 94, 171)

* “Kamalizm, bütün dinlerin üstünde bir yaşamak dinidir. Şimdi yaşamak dini, yarın ahrette nimet bulmak hurâfesini yıkmıştır. Tapılan görünmeyen değil, görünen hakikattir.”, “Kamalizm dininin hiç şaşmayan disiplini altında gençlik böyle olacaktır.”, “İslâm dini, tam Araba yakışan bir dindir.” (CHP’nin Edirne Milletvekili Şeref Aykut:1874-1939)

* “Ne câmi, ne medrese, ne başka bir gençlik kurumu. Bizce: Halkevleri bugünkü neslin gireceği biricik evler, biricik tapınış yerleridir. Gençlik bu evlerde ne bir puta, ne de mevhum bir varlığa tapınmıyor. Gençliğin bu evlerde bir tanrı olarak bulduğu yine kendisidir.”(Ülkü Halkevleri Dergisi; Yıl: 1936, S. 36, s. 459)

* “Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bâhis bazı yazı, mütâlâa, ima ve temsillere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsilî ve gerek mütalâa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edilmesi ve başlamış bu gibi tefrikaların en son 10 gün zarfında nihayetlendirilmesi…” (Ankara 1945; Başvekâlet Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Dairesi- İzzettin Nişbay)

*CHP iktidarının şairleri, Peygamber diye, bazen Allah diye bahseden şiirler yazdılar. Edip Ayel diye biri, aynı şiir içinde Atatürk’e hem peygamber, hem de Allah diye yaltaklanıyordu. Kemâlettin Kamu’ya göre, ‘Kâbe Arabın olsun/Çankaya bize yeter’di. Behçet Kemal Çağlar, Peygamberimiz için yazılan Mevlîd’i, baştan sona kadar Atatürk’e çevirmişti: ‘Kim dilersiz bulasız oddan necat/Atatürk’e, Atatürk’e esselat’”  (Yavuz Bülent Bâkiler-Türkiye Gazetesi-10.06.2011, s. 17)

“Biz Yahûdiler, 20. Yüzyılda, Orta-Doğu’da yıkılmaz denen Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıp iki devlet kurduk! Onlara, öyle güzel bir sistem inşa ettik ki, Türkler, bize Filistin’i vermeyen Abdülhamid’e 200 sene daha söverler!..”  (C. Weizman: İsrail Cumhurbaşkanı-Türkiye Gzt; 03.11.2014, s. 9)

 *  “İsrail, 1948’de kurulurken 5 bin yıl evvel kullanılan İbraniceyi resmi alfabe olarak kabul etti. Kaybolup giden bir dil, yeniden hayat buldu. (…) Tek parti zihniyetinin Osmanlı muhalefeti, İslâm düşmanlığından ileri gelmektedir. İslâm’a düşman olanlar; imâna da, ezâna da, namâza da, camiye de, elifbaya da düşmandır.”   (Rahim Er-Türkiye Gazetesi; 11.12.2014, s. 3)

*   “1930’lar milliyetçiliğinin ırkçılığa yaklaştığı, ilmî temellerden uzaklaştığı iddia edilebilir. Ancak daha ağır hata, din unsurunu bertaraf eden bir milliyetçilik anlayışıdır ki, bu Türk milliyetçiliğinde mümkün değildir. Zira İslâm olmaksızın Türk milliyeti düşünülemez.”(Yılmaz Öztuna-Türkiye Gazetesi, 23.10.1994)

Osmanlı Devleti, Sünni esaslar üzerine kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ise Alevi esaslar üzerine kurulmuştur.” (İdare Hukuku Ordinaryüs Profesörü Sıddık Sami Onar)

* “Üstâd Gazeteci-Yazar M. Şevket Eygi” ise Osmanlı Dönemini en güzel bir şekilde şu cümleler ile tanıtır: “Osmanlı’da din ve devlet birliği vardı. Devlet ile din kavgalı değildi. Devlet; dine hizmet etmekle, dini yüceltmekle yükümlü idi.”

*  “Şükrü Saraçoğlu, İnönü’nün ilk başbakanıdır ve ‘Bu devletin A’dan Z’ye kadar her şeyi değişmelidir’ demiştir.”, “CHP döneminde dinsizler yönetime hâkimdi.” (Reşat Nuri Erol-Millî Gazete; 16.10.2016, s. 4)

*  “İslâmlık terakkiye mânidir. Bu dinle yürünemez, mahvoluruz.” (Mahmut Esad Bey-İktisat Vekili; Ankara, 18.07.1923)

*  “Mevcut dinlerin telkin ettiği itikada göre Allah birdir, kâinatı o yaratmıştır. Fakat fenni terakkiler günden güne bu itikadın boş olduğunu ve Allah denilen varlığın mevcut olmadığını göstermektedir.” (Hayat Ansiklopedisi; İstanbul 1932)

*  “Biz her ne şekil ve surette olursa, memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak, dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.” (Vedat Nedim Tör-TC Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürü; 17.05.1942)

* “Türkçeye mâlolmuş, milletimiz tarafından anlaşılan ve kullanılan Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri atarken, asıl hedefleri, Türk insanının dinî inancı ile olan bağlarını koparmaktı.”(Prof. Dr. İsmet Miroğlu “r. aleyh”-Türkiye Gazetesi,

27.11.1995)

 “Rahmetli Peyami Safa” bu konuda şu tespitte bulunur ve de;  “Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilâya lüzum yoktur; târihini unutturmak, dilini bozmak, dîninden soğutmak ve dolayısıyla mânevi değerlerini, ahlâkını yozlaştırmak kâfidir.” Derken dünün “Çarlık Dönemi Rus Lideri Lenin” bu doğrultuda talimatını çoktan vermiştir: “Bir toplumu bozmak mı istiyorsunuz, önce dilini bozunuz.” Diyerek “tilmîzleri”ne emirler verir.

* Rahmetli Prof. Dr. Mehmet Kaplan da bunu bildiği içindir ki,  “Türkiye’nin en mühim dâvâsı, hiç şüphesiz, dil dâvâsıdır.” (Nesillerin Rûhu, s. 150) cümlesiyle genç nesilleri “ikaz” eder.

*  Rahmetli S. Ahmet Arvasî ise“Millî dil, sâdece yaşayan nesillerin dili değildir. O, geçmiş ve geleceği ile bir milleti kucaklar. Onun için, milletler ve devletler, ‘millî dil politikalarını’ sâdece yaşayan nesillere göre değil, geçmiş ve geleceklerini de düşünerek plânlamak zorundadırlar. Halk, ‘yaşayan dille’ konuşur ve yazar, fakat aydınlar, hiç olmazsa kendi sahalarında ‘en geniş mânâsı ile millî dilini’ anlamak mecburiyetindedirler.”(Size Sesleniyorum) diyerek “hedef”i belirler.

İki rahmetli profesörümüz Ayhan Songar ile Ercüment Kuran da (tabir câiz ise) bu hususta noktayı koyarlar: “Kültür; bizim millî unsurumuz, dayanağımız, geleceğimizdir.”;  “Uydurma kelimeler, Türkçeye zorla sokulmuştur. Böylece insanımız kendi kültüründen uzaklaştırılmaktadır. Artık devrim ‘psikozu’ndan kurtulmalıyız. Zira hiçbir millet kültür devrimi yapmamıştır.

* Rahmetli Prof. Doktor Oktay Sinanoğlu ile Rıza Akdemir de âdeta bütün bu yazılıp söylenenleri şu cümleler ile özetler:Bir milleti yok etmek için tarihte Romalıların uyguladıkları, onlardan İngilizlerin aldığı en önemli metod, milletin dilini unutturmak var. Bir milleti tarih sahnesinden silmek için en önemli metod, Batıda da herkesin bildiği, o milletin dilini yok etmektir.”; “Biz; şehîdler, yiğitler, velîler yurdu Anadolu’yu garbın tırnakları kanlı istilâcı güçlerinden yalnız toprak ve yalnız coğrafya olarak kurtardık. Ankara’nın, Afyon’un kalelerine Türk Bayrağı çektik ama îmânın bütün burçlarını teker teker yıktık. Yunan’ı İzmir’de denize döktük ama İstanbul gümrüğünden bütün kozmopolit fikirler, garbın en pespâye felsefesi, elini kolunu sallayarak girdi. Garb bizi topuyla, tüfeğiyle değil;  şapkasıyla, kitabıyla, müziğiyle tepeden tırnağa esir aldı. Devlet felsefemiz, garba kapılanmanın ve tapulanmanın yolunu araladı yarım asır…” 

* “Şapkalarını aldık. Alfabelerini aldık. Saatlerini aldık. Rakamlarını aldık. Takvimlerini aldık. Tatillerini aldık. Tartılarını aldık. Kanunlarını aldık. Ölçülerini bile aldık… Bir dinleri kalmıştı, onu almadık.” (Mustafa Koç-Türkiye Gazetesi; 20.03.2017, s. 16)

* “Bilgilerin doğru olması kâfi değil. Esas olan yazarıdır. Yazarının rûhâniyyeti satırların arasında dolaşır. Yazan ihlâslı birisi ise, okuyan istifâde eder. İhlâslı değilse, fâsıksa, habîs rûhu kitâba aks eder. Okuyan zarar görür de haberi bile olmaz. İşte, Müslümanlar böyle kitâpları okuyunca kalblerinde bir kararma meydana gelir. Kitâbı yazan, yazdığından daha mühimdir. Temiz su, temiz borudan geçerse temiz olur. Temiz su, pis borudan geçerse temiz olur mu? Pis borudan akan sudan şifâ olmaz.” (Hüseyin Hilmi Işık “r. aleyh”;  Eyüp/İstanbul,1911- Eyüp/İstanbul, 2001)

*   “Geçmiş, geleceğin malzemesidir.” (Cemil Meriç “r. aleyh”)

“Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim/Ya bunlar Türkçe değil yahut ben Türk değilim! Oysa halis Türk benim, bunlar işgâlcilerim/ Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim…”  (Necip Fâzıl Kısakürek “r. aleyh” -Çile;  s. 344)

* “Bugün birkaç yüz kelimelik uyduruk, sade suya tirit, canına okunmuş Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz, medeniyet olmaz. Agop Martayan’ın uydurduğu arı ve duru Türkçe ile İslâmi eğitim olmaz; İslâmî kültür olmaz; İslâmî ilerleme olmaz.”  (Mehmed Şevket Eygi “r. aleyh”-Millî Gazete; 02.01.2014)

“Şâir, milletin göğsünde kalbi gibidir; şâiri olmayan bir millet, bir yığın topraktır.” (M. İkbal)

*   “Dünyâ güzeldir ama bir şâirin gözüyle daha da güzel olur.” (J. W. Goethe)

*  “Bırak beni haykırayım/Susarsam sen matem et/Unutma ki, şâirleri haykırmayan bir millet; Sevenleri toprak olmuş, öksüz çocuk gibidir.”  (M. Emin Yurdakul “r. aleyh”)

“Şiir öyle bir kaptır ki, onun içine temiz olmayan şeyler atılmaz.” (Yavuz Sultan Selim “r. aleyh”-Türklerin Altın Kitabı; Tercüman Gazetesi Yy. İstanbul 1990, C. 3, s. 509)

*  “Kimi zaman ciltler dolusu kitabın yapamadığını bir şiir yapar.” (N. Kemal Zeybek-Eski Kültür Bakanı; Tercüman Gazetesi; 15.02.2006, s. 8)

*  “Lisan bir binâ ise, yapı taşı ‘kelime’/Herbir taş eksildikçe, dökülür lime lime!/Dîni, târihi seven, basiretli her kişi/Önem verir lisâna, hafife almaz işi/Asıl maksat dîne ve târihe saldırmaktır/Yazılmış eserleri, raflara kaldırmaktır.”, “Şiir; gönlün, aşk denilen muazzam, muazzez, müzeyyen, mükemmel, mümtaz, feyizli, fazîletli ve edebli vasıflarıyla göz kamaştıran ve akl-ı selîmle müşterek, esrarlı câzibenin şahlanışıdır.”(M. Hâlistin Kukul-Uyanmak Zamanı; İstanbul 2017, Yakın Plan Yy. s. 125, 432)

*  “Allah, şiiri hak yolunda kullananlardan râzı olsun!” (Prof. Dr. Cevat Akşit-Millî Gazete; 27.04.2017, s. 9)              

*  “Dilimizin zenginliklerinin tamamını kucaklayan bir anlayışla Türkçemize sahip çıkacağız.”(CB-R. Tayyip Erdoğan)

*  “Cehîm”: Cehennem ateşi (Sözlük)   *  “Behîmî”: Hayvana yakışır tarz, hayvan gibi, kaba. (Sözlük)

 

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

Bilindiği üzere “Uydurukça/Arı Dil” denilen ucûbenin dilimize sokulması ve milletimizin sözümona “aydın kesim”in ağzında ve kaleminde “ayrılık tohumları” ekmesi, Agop Martayan Dilaçar (1895–1979) ile N. Ataç (1878–1957) isimli, biri; öğretmen-idareci ve Ankara Üniversitesi,  DTCF Öğretim Görevlisi “Gayrimüslim” bir vatandaşımız, diğeri ise, iftiharla “Ateist” olduğunu söyleyen Ulus Gazetesi yazarı, iki “Dil Devrimcisi”nin öncülük ve gayretli ile bugünkü noktaya gelmiş; başta TC kimlikli insanlarımız ile Türk cumhuriyetlerindeki soydaşlarımız arasındaki gönül bağlarının ve kültür zincirlerinin kopmasına zemin hazırlamıştır.

“Süleyman Nazif” merhûmun ifâdesiyle, “Türkçe milletimizin iskeleti” olmasına rağmen, bu akım sebebiyle vücut, âdeta kemik kanserine tutulmuş ve kaslarla sanki bağlarını koparmış bir durumuna düşmüştür…

Alfabe değişikliklerinin ardından gelen bu “Dil Devrimi” ile de “Uydurukça Sözcük” virüsüne maruz kalan güzel Türkçemiz; 300 milyonluk Türk Dünyâsındaki ülkeler arasındaki ekonomik, sosyal ve millî kültür bağları güçlendirecek yerde, âdeta ambargo koymakta ve düşmanların keyfine keyif katmaktadır…

“Üstâd Şâir ve Yazar Yavuz Bülent Bâkiler”in tespit ve yazdığına göre,Hiçbir Türk cumhuriyetinde: “Özgürlük, koşul, gereksinim, önlem, örneğin, gökçe yazın, yır, dize, doğa, okul, öğretmen, saptamak, neden… gibi kelimeler yoktur. Türk cumhuriyetlerinin Türkçelerinde sel-sal ekleri de kat’iyyen kullanılmamaktadır.”

                                              

S

aygıdeğer Okuyucularımız!..

Yukarıda “serlevha” hâlinde sunduğumuz bilgilerin ışığında biz de mevzuyu şöylece bir mısra-mısralaştıralım dedik; ortaya aşağıdaki şiir çıktı.

Diyoruz ve de bu “Taşlama”mız ile Sizleri başbaşa bırakıyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…

                               = = = *  = = =

“Cehennem Lisanı”, “2 Cehîmlik”:

“Agop” ile “Ataç”, “Km Taşı”dır;

“Müslüman Düşmanı”, “Dilde Behîm’lik”;

“Uydur-uydur söyle”, “İşin Başı”dır!..

 

“Dîne” ve “Târihe”, “saldır ha saldır”;

“Arılaştırma”ymış, hepsi “masal”dır;

“Moiz”le “İnönü”, “2 Asal”dır;

“Şaşkınlar Şaşkını”, “2 Şaşı”dır!..

 

“Lozan”la başlar, bu işin “sırrı”;

“Arsızlar-Hırsızlar”, göründü “hırlı”;

Ne “îmân”, ne “ihlâs”; kalbler “nasırlı”;

“Haham”lı, “He!.. He!..” li, “Çakma Aşı”dır!..

 

Sanma “7 Cephe” ve “7 Düvel”;

“Din-Dil-Târih” ile “10 Yabancı El”;

“Millî Kültür” çöktü, kolaysa düzel!

Sorana “1 Asır”, işin “Yaşı”dır!..

 

“Tevfik”, “Cahit”, “Aziz”; “3 Namlı” isim;

“Sol Cephesi”ndeki, bilinen resim;

“Gizli-Saklılar” var, büyük bir kesim;

Batasıca “Bâtıl”, “Şer Flâşı”dır!..

 

KAYIKÇ’Ali söyle, bu “îmân” işi;

“Fulbright” ile gitti, “milyonca kişi”;

“Agop’ça-Ataç’ça”, “Cehîm kirişi”;

“NFK”, “Yavuz”la, “Cemre Taşı”dır!..

——————————————————

(*):Bir vakıf tarafından bu ifadenin adı geçen eserin baskılarında olmadığı, bizim de aralarında bulunduğumuz 10 kadar gazeteci-yazarın bu hususta yanıldığı dile getirilmiş ise de,  gerek İnönü’nün gerekse dönemin icraatlarının hep bu doğrultuda gerçekleştiği de bir vakıadır. (A. Ka.)