DEREBAHÇELİ/ALİ KAYIKÇI
BIRAK “MEŞHUR GALATI”, “DOĞRU”YA GEL “DOĞRUYA!..” /2
S |
aygıdeğer Okuyucularımız!..
Bilindiği üzere; bir önceki yazımızda, geçen sene yazdığı bir makâlede kullandığı “galat-ı meşhur” bir ifade sebebiyle “Kıymetli Gazeteci-Yazar Ağabeyimiz Rahim Er”in dikkatlerini çekmeye çalışmış ve akabinde de mevzuyu önce “Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Gazetesi Yazarı Sn. Ahmet Şimşirgil Beyefendi”ye sonra “Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Gazetesi Fikir ve Tartışma Sayfası Yazarı Sn. Prof. Dr. Osman Kemal Kayra Beyefendi”nin bilgilerine arz etmiş ve konu hakkında kaleme aldığımız iki köşe yazımızı da sunmuştuk. Bu köşe yazılarımız şunlar idi:
“YALAN SÖYLEYEN TÂRİH UTANSIN”MIŞ…
*“Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma-yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.” (İsmet İnönü- Hatıralar, c. 2) (***)
*“Artık 1935’teyiz. On iki senelik bir müddet zarfında, yeni Türk, kendine yeni bir ruh, yeni bir ahlâk, yeni bir tarih, hattâ, Allah’ı artık Tanrı diye andığı için, diyebilirim ki yeni bir Allah yaratmıştır.” (Kemalizm-Tekin Alp/Moiz Kohen; Prof. Dr. M. Fuad Köprülü’nün önsözü ile Cumhuriyet Gazete ve Matbaası-İstanbul 1936, s. 171)
S |
aygıdeğer Okuyucularımız!.. Türkiye Gazetesi köşe yazarı, “Üstâd Şâir ve Yazar Yavuz Bülent Bâkiler”in zaman zaman alıntı yaparak tenkîd ettiği; TTT Cemiyeti tarafından “Tarih II Ortazamanlar” adı altında 1933 yılında İstanbul Devlet Matbaası’nda bastırılarak Maarif Vekâleti yayını olarak okullarımıza okutulması için âdeta “musallât” edilen kitaptaki bir bilgiye biz de dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.
Bu lânet eserde; öylesine yalanlar, iftirâlar, karalamalar ve dinden-diyânetten, mânevî his ve düşüncelerden uzaklaştırmak için öylesine acayip ifâdeler, tanımlar var ki, insan okudukça âdeta istiğrak eyliyor… Bunlardan biri de “Muhammed ve İslâm Dinînin Doğuşu”…
Sanki “Hazret-i Muhammed” dese dili, “Hz. Muhammed” şeklinde yazsa parmağı kopacakmış gibi bir de “Muhammedî devirden önce” hiç yokmuş ve âdeta O’nun ile birlikte dünyâda görülmüş gibi ifâdeler var ki insanı fikren âdeta çıldırtıyor…
Oysaki ilk insan ve ilk Peygamber Hazreti Âdem “aleyhisselâm” ile birlikte “İslâmiyet” var olmuş ve Hazreti Muhammed “sallallahü aleyhi vesellem” ile “yeniden doğmuş” ve 23 yılda da tamamlanarak “kemâl bulmuş”tur…
Diyoruz ve bu his ve düşünceler ile kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı baş başa bırakıyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
* – * – * – * – * –
Yalan söyleyen târih mi utansın;
Ya söyletene, de demeli bilmem!..
İnsan geçmişi, doğru bilip-ansın;
Îmân gerçekse, yazılanı silmem;
Değilse varsın, Cehennem’de yansın!..
Muhammed(*)-İslâm, “yeni bir doğuş”tur;
Asla “ilk” değil, “mükemmel-oluş”tur;
İns ve cinnîye, gâye-varoluş”tur;
Îmân gerçekse, yazılanı silmem;
Îmân yok ise, tenkîd vardır ilmen…
“İslâm’dan evvel”, insan mı vardı hem?
Âdem(*) sonrasın, bilmek kula elzem;
İlk insan O’dur, ilk Peygamber-Âdem(*);
Îmân gerçekse, yazılanı silmem;
Sözün kaynağı, Ömer Nasuh’ Bilmen…
“İnsan-İslâm” bir, âhiri Kıyâmet;
Muhammed(*) şâhid, Kur’ân alâmet;
Îsâ(*) nebîdir, ede şahâdet;
Îmân gerçekse, yazılanı silmem;
KAYIKÇ’Ali der: Ey inkârcı gülmen!..(**)
———————————————–
(*): Âdem aleyhisselâm; Îsâ aleyhisselâm; Muhammed aleyhisselâtü vesselâm…
(**): Samsun Manşet Gazetesi; 11.01.2013, s. 1-2
(***): Bir vakıf tarafından bu ifadenin adı geçen eserin baskılarında olmadığı, bizim de aralarında
bulunduğumuz 10 kadar gazeteci-yazarın bu hususta yanıldığı dile getirilmişse de, gerek İnönü’nün
gerekse döneminin icraatlarının hep bu doğrultuda gerçekleştiği de bir vakıadır. (A. Ka.)
= = = * = = =
“YÂFES OĞLU TÜRK”ÜM BEN, “BÜYÜK BABAM PEYGAMBER!..”
* “’Ey yer, yut suyunu ve ey sema, açıl!’ denildi. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudî üzerine oturdu.”
(Kur’ân-ı Kerîm; Hûd Sûresi, âyet 44)
Saygıdeğer Okuyucularımız!
“Diriliş Postası Gazetesi”nin 19 Eylül 2019 günlü nüshasında yayınlanan bir haberde, “MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman” tarafından “Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk”a bir mektup gönderilerek, 9’uncu sınıflarda okutulan “Tarih Ders Kitabı”ndaki “Türklerin İslâmiyet’i kabulü” başlıklı bölümde, “Kürtlerin Türklerden önce Müslümanlığı kabul ettikleri” cümlesine itiraz ettiği, 2017-2018 ve 2018-2019 eğitim döneminde “Doç. Mehmet Ali Kapar”, 2019-2020 dönemi için ise “Sami Tüysüz” ismiyle aynen yayınlanmış olmasından dolayı üzüntü duyduğu belirtilmekte ve burada bir “Kürt Propagandası” yapıldığı ifade edilmektedir.
Efendim; bu haberi okuyunca hâtırımıza, yıllar önce “Bir Yalana Kırk Yalancı İnanmış” başlığı altında kaleme aldığımız bir “makâle”miz geliverdi. Müsaadenizle önce bunu arz etmek, sonra da bu yeni gelişmelerle ilgili hislerimizi dile getirdiğimiz mısralarla Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı başbaşa bırakmak istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = * = = =
Saygıdeğer Okuyucularımız!..
Bilindiği üzere; 2015 yılı “1915 Tehcir Hadisesinin 100. Yılı” olması dolayısıyla, başta Ermenistan ve ağababası/en büyük hâmisi/koruyucusu ABD’nin bir takım yeni istek ve kösteklerle karşımıza çıkacağı yıl olarak beklenmekte ve yaklaşmakta olan Nisan ayına karşı da Hükümetimizce bir takım tedbirler alınmakta ve milletlerarası teşkilâtlarda ses getirebilecek uygulamalarda bulunulmaktadır.
Bu tedbirler cümlesinden olmak üzere de ülkemizde mevcut 165 azınlık cemâat vakfından 53 tanesinin Ermenilere ait olduğu, bunların eskiden kalma taşınmaz (gayrimenkul) mal varlıklarının iade edildiği, diğer taraftan Milli Eğitim Bakanlığı’nca, Türk okullarında olduğu gibi 5 yıldan beri de Ermeni okullarında okutulmak üzere Ermenice ders kitapları bastırılıp parasız dağıtıldığı bildirilmektedir (Bkz: Türkiye Gazetesi-10.02.2015, s. 13).
Ancak, ne yapılırsa yapılsın, hatta 7 Haziran 2015 seçimlerinde Ermeni vatandaşlarımızdan biri veya birkaçı (Osmanlı’da da olduğu gibi) istenirse vekil yapılıp TBMM’ye sokulsun, “Ararat’çı” bu haşaratların “Ağrı Dağı” ve çevresini ele geçirme hedefinden bir milim bile sapmayacakları bilinmelidir, diyoruz…
Bunu söylerken de “Türkiye Gazetesi”nde yıllardan beridir “Evliyâ Menkıbeleri” yazan ve bunları kitaplar hâlinde de yayımlamış bulunan Sayın “Abdüllatif Uyan”ın “Nuh Tufanı” hakkındaki 24 Temmuz 2012 günlü yazısında, “Gemi, Cûdî dağına oturdu” ifâdesinin ardından “Ağrı Dağı”nın geldiğini, sonrasında da bu dağa Yahûdi ve Ermeniler tarafından neden “Ararat” denilerek Nûh aleyhisselâmın gemisinin ısrarla niçin hep bu dağ üzerine konulduğuna dair rivayetlere inanıldığı meselesini hâtırlıyoruz…
“Muharref Tevrat’ın Tekvin” isimli 1. kitabı 8. bölümü 4. cümlesinde geçen “Ve gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat dağları üzerine oturdu” ifâdesi kapsamında “Yahûdîler ve Hıristiyanlar”, “Ağrı” dağımız üzerinde, hep bu gemiden bir “kalıntı” aradılar…
– 1829’da Rus Frederic Parrot,
– 1834’de Rus Spaski Antomonof,
– 1845’de Alman Wagner ve Hermann Abich,
– 1850’de Rus Kanikof ve Rus Koçko,
– 1850’de Alman Abich ve Rus Eleksandrof,
– 1856’da İngiliz Seymour,
– 1876’da İngiliz James Bryce,
– 1888’de Rus Markov,
– 1893’de Kudüs Başdiyakozu Dr. Nuri,
– 1949’da ABD’den Dr. Smith,
– 1952’de Fransız Navara ve Riquer,
– 1984’de ABD’den Astronot James Alvin ve ekip arkadaşları, ilmî herhangi bir parça bulamadan elleri hep boş döndüler.
Bulamadılar ve dahi bulamayacaklar… “Çünkü gemi, yüce kitâbımız ve tahrif edilmemiş, Kıyâmet gününe kadar da Cenâb-ı Allah tarafından korunacağı haber verilen Kur’ân’ı Kerîm’de haber verildiği üzere gemi “Cudî dağı üzerine kondu/oturdu” da ondan…
Başka bir yere ve dağa değil de, işin doğrusu “Kur’ân-ı Kerîm”de böylece dosdoğru bildiriliyorken onlar, başka bölgede ve yerlerde onu aradılar da ondan…
– Hürriyet Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi; İstanbul–1984, c.1, s. 173,
– Hürriyet Temel Britannica Temel Eğitim ve Kültür Ansiklopedisi; İstanbul–1992, c.1, s. 85,
– Sabah Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi; İstanbul–1992, c. 1, s. 153,
– Hürriyet Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi; İstanbul–1993, c. 1, s. 192–193,
– Milliyet Dictıonnaire Larousse Ansiklopedik Sözlük; İstanbul–1993, c. 1, s. 58,
– Sabah Grolier Internatıonal Amerıcana Encyclopedia; İstanbul–1993, c. 1, s. 169.
Ve benzerleri gibi ansiklopedilerde ve bilgi kaynaklarında hep bu yanlış inanca yer verilmekte, “Muharref Tevrat”ın “Tekvin” kitâbının 19. Bölümündeki 30–36. cümlelerinde geçen baba, “Lût ile iki kızının birbirleriyle zinâ ettikleri” yalanına inandıkları gibi, “Ağrı/Ararat Dağı” masalına da inanmaları için âdeta insanların beyinlerini yıkamaktadırlar…
“Hürriyet Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi” 8. cildinin 353. sayfasında aynen şöyle denilmektedir: “Cudi Dağı: (…) Cudi Dağı efsanelere konu olmuş, yöre halkınca kutsal sayılan bir dağdır. Nuh Peygamber’in gemisinin tufandan sonra bu dağın doruğunda karaya oturduğu söylenir.”
Sözün özü; “Kur’ân’ı Kerîm” hakîkatına “bunlar”, “efsane” diyor, “söylenti” diyor…
Biz de bunu, bu vesile ile bir kere daha nakil eyliyor ve bu his ve düşünceler ile kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Siz Saygıdeğer Okuyucularımızı baş başa bırakıyoruz… Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
* – * – * – * – * –
“Doğru tek”tir, yalanlar çok-aldanma;
Her güleni, “dost” sanıp da-hiç kanma;
Son pişmanlık, faydasızdır-sen yanma!…
“Bir yalan”a, “kırk yalancı” inanmış;
“Papaz” yazmış, “haham” da bir şey sanmış…
“Doğru tek”tir, “yalan yollar” saptırır;
“Kimi “Siyon”, kimi “haçlı” kaptırır;
“Cudî” orda, “Ağrı”yı yol yaptırır…
“Bir yalan”a, “kırk yalancı” inanmış;
“Papaz” yazmış, “haham” da bir şey sanmış…
“Doğru tek”tir, “yalan inanç” çıkmazda;
“Kur’ân” açıp, “Hûd Sûre”ya bakmaz da;
“Şırnak” şurda, “efsane”yi yıkmaz da…
“Bir yalan”a, “kırk yalancı” inanmış;
“Papaz” yazmış, “haham” da bir şey sanmış…
“Ağrı dağı”, “Ararat”mış, “Nûh”(*) için;
“Efsane” bu, bu “yalan”dan, bi geçin;
İşte “Kur’ân”, “Hakk yolu”nu, bi seçin!..
“Bir yalan”a, “kırk yalancı” inanmış;
“Papaz” yazmış, “haham” da bir şey sanmış…
“Ağrı dağı”, “Ermeni”nin gâyesi;
“Ağrı dağı”, “Siyonist”in pâyesi;
“Tekvin” ise, bir “papaz”ın yâvesi…
“Bir yalan”a, “kırk yalancı” inanmış;
“Papaz” yazmış, “haham” da bir şey sanmış…
KAYIKÇ’Ali; “tuzak” çoktur, “oyun” çok;
Şu Bâtılda, “firâset” yok, “îmân” yok;
Kuş misâli, kafasını kuma sok!:
“Bir yalan”a, “kırk yalancı” inanmış;
“Papaz” yazmış, “haham” da bir şey sanmış…
= = = ( 2 ) = = =
Okumayan okusun, bilmeyenler öğrensin;
“Yâfes oğlu Türk”üm ben, “Büyük Babam Peygamber!..”
“Nûh (*) Atanın Torunu”, “Târih=(eşit) Türk” densin;
“Rehber/19”(**)u aç, “Tam İlmihâl” neler der?
“İslâmiyet Öncesi”, “Âdem(*) mi vardı sanki?..
“İlk İnsan-İlk Peygamber”, “İlk Müslüman”ı an ki;
“Resûl-ü Zişân” ise, “Son Halka-Son Zaman” ki,
“Kur’ân” haber veriyor, “Tek Doğru” bu inan ki!..
“Yâfes oğlu Türk”üm ben, “Büyük Babam Peygamber”;
“Rehber/19”(**)u aç, “Tam İlmihâl” neler der?
“Nûh Gemisi” “Cudî”de, “Cudî Dağı” “Şırnak”ta;
“Türk’ün İlk Vatanı”dır, “Altay” diğer “konak”ta;
“Ural-Orhun Irmağı”, izler taşır “toynak”ta!..
“Yâfes oğlu Türk”üm ben, “Büyük Babam Peygamber”;
“Rehber/19”(**)u aç, “Tam İlmihâl” neler der?
“Çinli: Hiong-nu” derken, bildin mi kimi söyler?
“Hun Türk’ünün Nutku”nu, “Çiçi Yabgu” der beyler;
“Göktürk Kitâbeleri”, “Ey Türk-Kürt Beyleri” der!..
“Yâfes oğlu Türk”üm ben, “Büyük Babam Peygamber”;
“Rehber/19”(**)u aç, “Tam İlmihâl” neler der?
KAYIKÇ’Ali yaz-söyle; “Doç, Ford, Şavrole” duysun;
“Ziya Selçuk” anlasın, “hakikat”e bi uysun;
“Türk-Kürt Kardeş” diyoruz, sorma artık Sen busun!..
“Yâfes oğlu Türk”üm ben, “Büyük Babam Peygamber”;
“Rehber/19”(**)u aç, “Tam İlmihâl” neler der?(***) (Devam Edecek)
—————————————————————
(*): Nûh: aleyhisselâm, Âdem: aleyhisselâm (**): Rehber/19: Türkiye Gazetesi Yeni Rehber Ansiklopedisi, C. 19 (***): www.bizimsamsun.net-23.09.2019